Rahmetli Baki Bektaş hocamız bir gün sohbetlerinde “Allah’ın
öyle akıl almaz gibi gördüğünüz fiillerinin bilinmezliği yoktur. Siz
bilmezsiniz o ayrı meseledir. Aslında nasıl maddi alemde kurallar; sebep sonuç
ilişkisi varsa. Manevi alemde de kurallar sebep sonuç ilişkisi vardır.
Maddi alemdeki fiiller kulun kendi davranışı ile alakalı
sebep sonuç ilişkisi anlaşıldığı oranda bilinir.
Manevi alemdeki kurallar da sebep sonuç ilişkisi anlaşıldığı
oranda bilinir. Her yaratma fiilinde dahi kurallar vardır. Bu sebeple Allah
“müsebbib-ül esbabtır”. Yani sebepleri yaratandır. Sebep sonuç ilişkisini
kurallara bağlayandır. Böylece biz kullarına bilinmeyi murat eylemiştir.
Yüce Allah kendi yaratma fiilinin anlaşılması için
“sünnetullah” denen kuralları koymuş ona da kendisi uymak zorunda olmadığı
halde uymuştur. O zaman Allah bilinmez, ölçüsü olmaz akıl almaz bir yaratma
içinde değildir.
Eğer “sünnetullah” denen kavramı bir anlayabilseniz; sebep
sonuç ilişkisini de anlar, çelişkiden cehaletten kurtulursunuz. Gerçek imana da
o zaman erişirsiniz. Bu işler sıradan işler olmayıp bu vadide mutlaka Allah
dostlarının yardımına ihtiyaç vardır. Çünkü Allah, dostlarına sırlarını
nasibince öğretmiştir.”
Dua fiili, kul ile Allah arasında vazgeçilmez bir köprü, bir
ilişkidir. Kulun duasının mutlak olarak Rabbimiz tarafından işitildiği
hakkında, İbrahim sûresi ayet 39’da haber verilmiştir: “… Şüphesiz Rabbim duayı
işitendir.”
Duanın Yüce Allah tarafından işitilmekle kalmayıp, kabulü
konusunda da başka bir ayette şu şekilde haber verilmiştir:
“Şayet kullarım, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok
yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da
benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola
gidebilsinler.” (Bakara, 186).
Bakınız bu ayette nasıl bir kurallar zinciri, sebep sonuç
ilişkisi var: Bir kul hakkıyla iman ederse, doğru yola giderse, Allah’ın
davetine koşarsa, Onun duasının kabul edileceği müjdesi verilmiştir.
Bu iş şuna benzer: Varacağın yerin bir yönü bir vasıtası
vardır. O vasıta olmadan, o yoldan gitmeden, varacağın yere varmak istemen,
kural dışıdır. Gideceğin yere varamayınca suçlu aramana gerek yoktur.
Bir örnek daha verelim: Allah buğday tohumunun içine buğday
başağını sığdırmış. Uygun zamanda eker, uygun şartları sağlarsan ürünü buğday
olarak alırsın. Buğday ekip de yarabbi bana nohut ver diye gece gündüz
yalvarsan buğday nohut olmaz. Çünkü Allah o kuralı koymuştur.
Normal zamanda her türlü günahı işle, yaptığından da hiç
pişmanlık duyma, günah ve isyan içinde Allah’tan bir şey iste, sonra da benim
duam neden kabul olmadı de… (Haşa suçu da Allah’a yüklemeye kalkanlar vardır…)
Önce günahlara Tevbe edip, sonra kötülüğü terk edip; Allah’a
yöneleceksin sonra isteyeceksin…
Şimdi de İmam Zeynelabidin’in (a.s.) dua hakkında söylediklerine
kulak verelim:
“Bir mü’min dua ettiğinde üç sonuçtan biri gerçekleşir. Ya
kendisine ahirette azık olur veya bu dünyada kabul olur ya da ona ulaşacak bir
belayı geri çevirir.”
“Duanın kabul olmasına engel sebep olan günahlar şunlardır:
Kötü niyetli olmak, batını bozuk olmak, kardeşlerine ikiyüzlü davranmak, duanın
kabul olacağına inanmamak, farz namazları vakitlerini geçinceye dek
geciktirmek, iyilik ve sadaka ile Allah’a yaklaşmayı terk etmek ve konuşmada
küfür ve sövmeye başvurmak.” (İmam Zeynelabidin, Es-Seccad/Prof. Dr. Haydar
Baş).
Ariflerden birinin çok hoş sözü vardır yazımızı onunla
bitirelim: “İstedim de vermedi sakın deme; istemesini bilmedin bari yalan
söyleme?
Uğur Kepekçi