“Bugün, o meşum 15 Temmuz darbe kalkışmasının 3. yılıdır. Nice üç yıllar ve on yıllar öncesi FETÖ'yü ilk teşhis eden Prof. Dr. Haydar Baş olmuştu. Ne çare ki Hocamızın uyarıları üzerinde durulmadı ve yıllar yılları kovaladı, Sayın Baş'ın devlet adamlığının görüş ufku ve bir tür sezgisel kavrayışının haklılığı ortaya çıktı.
Darbe teşebbüsünü planlayan ve yönetenlerin takip ve cezalandırılmaları süreci devam etmektedir. Ne var ki, kurunun yanında yaşın da yanması misali, hatalı yargı kararları ile pek çok insanın başı da yanmadı değil. O dehşet gecesinin karanlığı ve belirsizliği içinde sokakta ve kışlada yaşanan yoğun kargaşa ortamında suçluyu ve suçsuzu ayırmanın zorluğu ortadadır. Yargılama sürecinin uzaması ve adli hataların yaşanması biraz da bundandır.
Ülkenin hal ve gidişini yokladığımızda, geçmişte yaşanan darbe, darbe girişimi ve isyanlardan çıkarmamız gereken derslerin laboratuvarı tarihtir, sosyolojidir.
Darbe girişiminin üçüncü yılı derken, tarihe "31 Mart Vakası" olarak geçmiş bir isyanı da hatırlıyoruz. Üzerinden tastamam 110 yıl geçmiş… Olay İkinci Meşrutiyet'in ilânından sonra çıkmıştır. Meşrutiyetin önü/arkası tahliline girmeden kabaca şunu söyleyebiliriz; meşrutiyet, Osmanlı toplumu için özgürlükçü bir hareketti. Seçimler yapılmış, parlamento kurulmuştu. Kimsenin ibadetine karışılmamış, camiler kapanmamış, Halife yerli yerinde, alay imamları görevlerinin başında askere namaz kıldırıyor. Buna rağmen isyancılar, din elden gidiyor, sloganıyla kız liselerinin kapatılmasını istiyor, kadınların saçı kesilip yüzüne tükürülüyor, müzik aletlerinde, merhum sanatçı Şemsi Yastıman'ın "şeytan bunun neresinde" diye hicvettiği gibi, şeytan aranıyor, fotoğrafçı dükkânlarındaki resimler parçalanıyordu. Selanik Redif Fıkrası Erkân-ı Harp Reisi Kolağası Mustafa Kemal'in önerisiyle ve onun kaleme aldığı beyannamelerde, meşrutiyete ve Osmanlı ordusuna sürülen lekenin temizleneceği, din kisvesine bürünen canilerin cezalandırılacağı vurgulanıyordu.
31 Mart ve günümüz derken, 15 Temmuz ve günümüz dememiz de Cumhuriyet ve demokrasimiz açısından aynı beklentileri masaya yatırmamıza neden olmalıdır.
31 Mart kışkırtıcıları ve öncüleri ne ise, 15 Temmuz planlayıcıları, yöneticileri ve eylemcileri de aynıdır. Her iki olayın eylemcileri aynı hedefe yönlendirilmişlerdi; ülkenin parçalanması ve halkın bölünüp birbirine düşürülmesi…
Temennimiz odur ki, aklımızı başımıza devşirelim, o meşum geceyi bir daha yaşamayalım!”
Prof. Dr. Ünal Emiroğlu
(Kilis Postası Haber Merkezi)