Gregory Palast, İngiliz Yayın Kuruluşu BBC adına çalışan bir gazeteci. Geçtiğimiz Nisan ayında Dünya Bankası'nın eski baş ekonomisti Joseph Stiglitz ile Dünya Bankası ve IMF'nin içyüzünü aydınlatmak amacıyla bir mülakat yapmıştı. Bu mülakatta, Stiglitz, Dünya Bankası ve IMF'nin, daha açıkçası ABD'nin ağa taktıkları ülkeleri soyup soğana çevirmek nasıl dalavereler çevirdiklerini gözler önüne seriyor.
Son zamanlarda Türk basınında Joseph Stiglitz ismi sıklıkla geçmeye başladı. Stiglitz, bir zamanlar Dünya Bankası'nın baş ekonomistiydi. Yeni ekonomik düzen onun teorisini hayata geçirmek amacıyla kurulmuştu! Fakat, Dünya Bankası ve IMF'deki 'hırsızların' dümen suyuna girmedi. Sonunda Dünya Bankası, Stiglitz'i kapı dışarı attı. Stiglitz, ilginçtir, küreselleşme karşıtı teziyle bu yıl Nobel Ekonomi Ödülü'nü aldı.Önce bir gerçeğin altını çizelim: Dünya Bankası ve IMF'nin yüzde 51'i ABD Hazinesi'ne aittir. Yani her iki kuruluş da ABD'nindir. Stiglitz, söz konusu politikaların, yani IMF'nin izlediği politikaların bir ülkeyi nasıl dört adımda 'yok ettiğini' anlatıyor. Mesela diyor ki: 'Ülke asistanlığı stratejisi fakir milletlere asistanlık yapmayı hedefler. Önce o ülkede araştırma yapılır. Ama araştırma ülkelerin beş yıldızlı otellerinde gerçekleştirilir. Sözkonusu ülkenin ekonomi bakanıyla görüşülür yalnızca. Sonra da ondan dört basamaklı program uygulaması istenir."
İlk AŞAMADA ÖZELLEŞTİRME VAR
Vurgun planının Birinci Aşama'sını özelleştirme oluşturmaktadır. Stiglitz'in beyan ettiğine göre, bazı politikacılar, devlet iktisadi teşekküllerinin satışına itiraz etmek yerine, Dünya Bankası'nın taleplerini kullanarak, ülke içindeki eleştirmenleri susturmak için büyük bir memnuniyetle kamunun elindeki su ve elektrik şirketlerini satmaktadır. "Bu politikacıların satışlardan elde edilecek komisyonlar karşısında gözlerinin fal taşı gibi açıldığını görürsün", diyor Stiglitz. ABD hükümeti de bunu biliyor. 1995'te Rusya'da yapılan, tüm zamanların en büyük özelleştirme atağında olduğu gibi. Bu sırada ABD Hazinesi'nin görüşü şu idi: "Biz Yeltsin'in yeniden seçilmesini istemiştik. Seçimlerin yolsuz olup olmamasına aldırmayız." Stiglitz, sıradan biri değildi. Bill Clinton'un iktisat danışmanlarının başkanıydı. Böylece ABD'nin desteklediği 'oligarklar-büyük patronlar' Rusya'nın sanayi varlıklarını ele geçirdiler. İlk yaptıkları da, üretimi yarıya düşürmek oldu!
BORSA VE DÖVİZ OYUNLARI
Özelleştirmeden sonra sıra İkinci Aşama'ya geliyor: Sermaye Piyasasının Serbestleştirilmesi. Teorik olarak bu, yatırım sermayesinin ülkeye girmesine ve ülkeden çıkmasına izin vermektir. Maalesef, Endonezya ve Brezilya'da olduğu gibi, para çoğunlukla dışarı doğru akmaktadır. Stiglitz, buna 'sıcak para çevrimi' demektedir. Yabancı sermaye döviz, borsa ve emlak piyasalarında spekülasyon amaçlı olarak ülkeye gelmekte ve ilk dalga titremede de dışarı kaçmaktadır. Bir ülkenin döviz rezervi de bu yöntemle bir kaç gün içinde erimektedir. Bu olunca, IMF devre yapmakta ve spekülatörleri, vurulan ülkenin sermaye fonlarına geri döndürmek için teşvik etmektedir. IMF tabii burada vurgun yemiş ülkeye faizleri yüzde 30, 50, 80 gibi enflasyonun bir hayli üstüne çıkarmasını tavsiye etmektedir. Sonuç tahmin edilebilir cinsten. Yüksek faiz oranları, varlıkların değerini yerle bir etmekte, sanayi üretimini vurmakta ve ülkelerin hazinelerinin içini boşaltmaktadır.
ZAMLAR YAĞIYOR
Stiglitz'e göre bu aşamada, IMF sürünmekte olan ülkeyi Üçüncü Aşama'ya iteler: Piyasaya Dayalı Fiyatlandırma. Bu büyülü(!) terim yiyecek, içecek ve gaz fiyatlarının yükseltilmesi nlamına geliyor. Bu durum, Stiglitz'in "IMF ayaklanması" olarak adlandırdığı, Üç-Buçukuncu Adım'ı getirmektedir. IMF ayaklanması acı bir şekilde tahmin edilebilir bir süreçtir. Bir ülke "yere düştüğünde, IMF kanının son damlasını ondan sıkıp alır. Sonunda kazan patlayıncaya kadar ateşin ısısını arttırır", diyor bu bağlamda. IMF'nin 1998'de Endonezya'da fakir halka yönelik yiyecek ve yakıt sübvansiyonlarını kaldırdığında, ortaya çıkan tabloda olduğu gibi.Bu gelişme üzerine Endonezya'nın dört bir yanında isyanlar patlak verdi. Başka misaller de var: Dünya Bankası'nın Bolivya'da 2000 yılında ve geçtiğimiz yıl Şubat ayında 'mutfak gazı' fiyatlarının arttırılması için yaptığı dayatma, kitlesel eylemlere yol açmıştı. IMF programları uygulayan bu tür ülkelerde, 'isyan hareketlerinin' çıkması doğal karşılanıyor. Öte yandan, Dünya Bankası'ndan gizlice ele geçirilen bir belge dikkat çekiyordu. Belgenin başlığı ilginç: Ekvator için Geçici Ülke Yardım Stratejisi. Dünya Bankası, büyük bir soğukkanlılıkla, planların 'sosyal patlamayı' ateşleyeceğinin beklenildiğini çeşitli defalar açığa vurmaktadır. Gizli rapor, ABD Dolarını Ekvator'un para birimi haline getirmenin nüfusun yüzde 51'ini 'yoksulluk sınırının' altına ittiğine dikkat çekmektedir. IMF ayaklanmaları, (Burada isyanlardan kurşunlarla, tanklarla ve göz yaşartıcı bombalarla dağıtılan barışçıl gösteriler kastediliyor) yeni sermaye çıkışlarına ve ülkelerin iflaslarına yol açıyor. Bu ekonomik kundaklamanın parlak yanları da var! Yabancılar, dibe vurmuş fiyatlarla geride kalan milli servetleri bir bir topluyorlar. Ortada çok sayıda kaybeden var ama Batılı bankalar ve ABD Hazinesi bu işten açık kazançlı çıkanlar sınıfının başında geliyor.
AÇ PAZARINI AÇ
Böylece Dördüncü Aşama'ya geliniyor: Serbest ticaret aşaması. Bu Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Bankası'nın koyduğu kurallarla yapılan bir serbest ticarettir. Stiglitz, bu tarz serbest ticareti Afyon Savaşları'na benzetiyor. 19. yüzyılda olduğu gibi, Avrupalılar ve Amerikalılar bugün Asya, Latin Amerika ve Afrika ülkelerinde satışlarını artırabilmek için 'engelleri bir bir' deviriyorlar ancak Üçüncü Dünya ülkelerinden gelecek tarım ürünlerine karşı kendi pazarlarının önüne set koyuyorlar.Afyon Savaşları'nda Batı dünyası askeri abluka yöntemini kullanmıştı.Bugün, Dünya Bankası Afyon Savaşları kadar etkili hatta daha ölümcül bir 'mali abluka' uygulayabilir. Stiglitz'in IMF ve Dünya Bankası planları ile ilgili iki kaygısı var. Birincisi, planlar gizli bir şekilde hazırlanmaktadır ve komünizm gibi mutlakiyetçi bir ideoloji biçiminde dayatılmaktadır, asla müzakereye ve muhalefete açık değildirler. Kısaca, IMF ve Dünya Bankası, demokrasiyi arka plana itmektedir. İkincisi bu planlar işlememektedir. IMF'nin yapısal 'yardım' eli sayesinde, Afrika'nın geliri yüzde 23 oranında düştü. Her hangi bir ülke benzer bir kaderden kurtulabilir mi? Stiglitz, buna evet diyor ve Botswana'yı örnek gösteriyor. Yöntemleri? IMF yetkililerine "valizlerinizi hazırlayın" dediler.ABD Hazinesi ve bankalar, ilgilendikleri ülkelerde işler ters gitmeye başladığında, başarısız kalıyorlar. Stiglitz bunu Orta Çağ'a benzetiyor ve bir de örnek veriyor: "O dönemlerde hasta öldüğünde 'kurtuldu' diyorlardı. Kanın akmasını çok erken durdurduk ve hala bünyede bir miktar kan kaldı." Sonuç olarak Arjantin'in de, Türkiye'nin de bünyesinde daha emilecek çok kan var. Tabii ki, IMF ve Dünya Bankası ve onların işbirlikçi vampirlerini kovmazsak, kanımızı emmeye devam edecekler.