Soru: Hocam, Ramazan’ı nasıl geçirdiniz nasıl geçiyor, kısaca bir hasbihal edebilir miyiz?İsterseniz nasıl geçti, nasıl geçiyor? Eski Ramazanlar tabirini ben de kullanacağım.Ben eski Ramazanları her gün yaşıyorum. Yani hiç ondan, eskiden bir fark yok.Ramazan değişmiyor, değişen insanlarımız. Kalbi ile Allah arasına bir sürü engeller koymuş, ondan sonra geliyor Ramazan'ı Şerif; bu engellere takılıyor.“Ah diyor eski Ramazanlar” diyor. Çıkarsa şu engelleri, bak eskisinden çok daha iyisini bulacaktır.Hakikaten geçmişte çocukluk dönemimde beni iyi hatırlıyorum, bu kadar zengin kadrolar yoktu. Bu kadar zengin programlar yoktu. Şu anda çok daha fevkalâde programlar icra ediliyor. Oluk oluk fiyuzatı ilahi ama eğer hazırsan...Şimdi radyo vericisi, televizyon vericisi veriyor ama televizyon kapalıysa, radyo kapalıysa, istediğin kadar versin sen istediğin kadar yayın yap bu yayından hiç kimsenin faydası olmaz.Şimdi bizim insanımız kanallarını kapatmış. Ondan sonra “ah eski Ramazan, vah eski Ramazan”Oğlum sen şu kanalları devreye koy bakalım neler oluyor.Allah'a şükürler olsun bizim kanallarımızı açanlar var. Onun için bizi de uyutmuyorlar. Ben, Ramazan'ı evet belki dört dörtlük yaşayamıyorum ama yüzde doksan, yaşıyorum gibime geliyor.Soru: Zaten Trabzon ziyaretinde bir gün geçirme imkânı bulduk. Sizin orada nasıl bir ramazan yaşadığınıza da şahit olduk.Bizde ondan, şimdi Bizim düğünümüz, bayramımız, her şeyimiz bir bayram havası içinde olması lazım. Eğer bu Allah'a Vuslat, bir anlık değil her zaman Ona seyr halini yaşıyorsak; e benim ne bileyim, her an bu hâletiruhiye, Müslümanın yaşayacağı duygular olması lazım. Duygu seli olması lazım.Günümüzün insan olarak en ciddi fakirliği kanaati şahsiyem; kalbi yolculukta Allah'a seferden mahrum kalmış.Asıl sefer, İnsanın Allah'a olan seferidir.Peygamber Aleyhisselam Efendimiz “Her insanın kalbinden Allah'a bir yol gider ve bu yolların birçok yönü vardır ve her birinin başında da şeytan yatar…Eliyle bir çizgi çiziyor, “şu yoldur ki bu sırat-ı müstakimdir dosdoğrudur insanı Allah'a taşır, Allah'a götürür.Şimdi zannım o ki biz Şeytana ait yolların tamamını tuttuk. Allah'a ait yolu da hep beraber terk ettik. Sıkıntı ne bileyim bedbinlik, aradığını bulamama, yorgunluk, o yolun o sırat-ı müstakim dediğimiz yolun, çok ama çok uzağında olmamızdan kaynaklanıyor.İslam'ı yaşadığımız halde yaşadığımızı zannettiğimiz halde İslam'dan çok uzak…Ben bunu sıkça örnek olarak veririm:Camiye gidiyorsunuz; Allahuekber diyorsunuz, Allahuekber dediğiniz zaman; karı ile kavga edersin, çocuğa işte haçlık istiyor defol dersin, müşteriyle ya biz yaptık ama ya şurada şunu yapsaydık daha fazla kâr ederdik, bunun hesabını yaparsın… Öğretmensen sınıfında dersini verirsin. “Efendim ben şu yazılışı öyle okudum, keşke böyle yapsaydım” dersin. “Dersi şöyle anlattım, böyle olmadı, böyle olsa…”Namaza durduğun zaman ne var ne yok hep önüne geliyor. Allah, Allah…Şimdi böyle bir namazda Allah'ın huzurunda bünye vücut ama kalp çok farklı dünyalarda elbette ki huşu olmayan namazdan alacağında bir şey olmaz…Yunus'un dediği gibi “kıldığın namaz değil”Peki niye böyle oluyoruz, niye böyle oluyor? Şimdi kalp Cenabı Hakka ait bir tecelligahtır.Allah'ın tecelli ettiği mekân, insanoğlunun kalbidir. “Yere göğe sığmam, Mümin kulumun kalbine sığarım” bu işi şifresi buBiz huzur istiyoruz, mutluluk istiyoruz, sadece istiyoruz. Aşk istiyoruz, vecd istiyoruz; Allah'a ait olan kalbi her türlü dünyevi meşguliyetlerden düşüncelerden, entrikalardan, oyunlardan, temizlememiz lazım.Sen şimdi saraya dolduruyorsun koyunu, keçiyi, ineği; katili, yüzsüzü, her şey dolduruyorsun saraya, sana bir yer kalmıyor.Kalbine onları doldurduğun zaman Allah'a ait bir yer kalmıyor. İnsanın kalbinde ne olacak şimdi?O kalbi temizlemek lazım o kalbi sahibinin yeri yapmak lazım.Onun için de yapılacak olan iş efendim? İstiğfar ile beraber orasını temizlemek Salat ü selâm ile beraber tezyin etmek, kelime-i tevhid ile beraber ismi Celal ile sahibi oraya davet etmen.Sahibi oraya gelip nazar ettiği zaman işte sen o zaman bak namazın tadına, lezzetine, feyzine, esasen hürriyeti batı tanımamıştır.Hürriyet, bizim dini manada, İslami manada; “Hürriyet, insanın kendisini bağlayan bütün etkenlerden tecrit edilip tam bağımsız olma haline denir. Tam bağımsız” Şimdi Hürriyet, başkalarının hakkını elinden almanın istediği gibi hareket etmenin adına deniliyor öyle değil…Hürriyet; hakikaten ruhun bütün zincirlerden, prangalardan kurtulmasıdır.Şimdi Allah dedikçe ne demek istiyoruz?Allah dedikçe; Cenabı Hak sana cevap buyur kulum, “Fezküruni ezkürküm” (Sen beni zikret ben de seni zikredeyim) Allah ne var kulum?Şimdi bak telefon açtın. Alo evet konuşma başladı…Şimdi düşün ki bir ne bileyim mülki amirle konuşuyorsun, yani Kaymakamla, Belediye Başkanlığı ile Vali ile veya Cumhurbaşkanıyla; insan hoşnut olur değil mi? “Ya bana teveccüh etti, işte yüzüme baktı, güldü, tebessüm etti…”Şimdi düşün ki seninle beraber konuşan kâinatın halikı, bu mükevvenat yoktan var eden, öyle bir azamet öyle bir kudret ki onunla beraber sohbete başladın, sohbet ediyorsun.Kur'an okuyorsun, karşılıklı onu zikrediyorsun, karşılıklı kalp ayağı ile beraber başta okuduğum hadiste yani “her insanın kalbinden Allah'a yol gider ya” yola çıktın. Bu işin Burak'ı Zikrullahtır.O kalpten yolculuk, seyir başlıyor. Gidiyorsun, gidiyorsun, öyle bir noktaya geliyorsun ki Allah hepimize nasip etsin.Ben denen şey aslına dönüyor. Nasıl ne demek bu yani insanın aslına dönmesi? Cenabı Hak insana kendi ruhundan nefha etti yani üfledi her birimizde Allah'a ait bir mücevher var. Öyle bir cevher ki bunu kâinatın neresinde ararsan bulamazsın.Bu Alem bu mükevvenat hepsi Allah'ın yaratmış olduğu varlık olmasına rağmen bunlar da olmayan tek şey sende bende var.Nedir o? Ne o? Nefha-i ilahi O nefha-i ilahi aslında Zikrullah ile beraber İnsan kendi içinden o benden bene doğru yola çıkıyor. Yani sefer kendinden kendine, aslına erdiğin zaman onu dünyaya bağlayan düşüncelerden, hayallerden, vehimlerden, duygulardan, eylemlerden, sıyrılıp; hakikaten Onunla beraber olduğunda mutlak varlığa, insanın o tecelliye ermesi…Allah, Allah!İşte Yunus'un dediği gibi “ballar balını buldum kovanım yağma olsun” Yani bugün insanımızın arzu edip varmak istediği işte İslam'da da Vuslat denilen budur.O şeydir, bunu yaşamaktır. Ruhundan geldiği için ona koşmak istiyor ama erkeksen git! Öyle enteresan entrikalar toplumda var ki; İslam'a bu mantıkla baktığımız zaman onu Allah'tan kopartacak helalle haramın sınırlarını da burada koyalım.Allah'tan kopartacak, Allah'tan uzaklaştıracak, her şeyin önünü “bunu yapma, sakın ona gitme”, tembih ederek yasak koyarak o entrikaların önünü kesmiştir.Yapınız dediklerini yaparsan, dümdüz işte sırat-ı müstakim. O Allah'a koşarsın, gidersin ve hürriyet de o vuslat anında da o tecelliye ermenin adına denir.Hürriyet odur yani mutlak varlığa kavuşman efendim o ki hakikaten diyorsun; “Yahu şu anda ölsem ne olur ki? Yani niye? Sahibine kavuştun, seni yaradana kavuştun, e bugün insanımız sadece bizimki değil bütün dünya insanlığı böyle bir yolculuk içinde olmak istiyor.Ama gel gör ki nefs-i emmaresinin esareti altında ahlak-ı zemimesi ile birlikte imparatorluk kurmuş insan, bütün bu yolların önünü kesiyor, insanları sanki Allah'a davet ediyormuş gibi şeytanın avukalığı ile beraber; efendim hırsın, tamahın, efendim yalanın, dolandırıcının, tam da ruhunda göbeğinde yaşatıyor.Allah encamımızı hayır eylesin! Onun için bu programlar Ramazan münasebetiyle de olsa seyreden insanlarımızı o dediğimiz atmosfer içerisinde bu haleti ruhiye bir an olsun kavuşup yaşadıkları zaman; farklı bir de feyz muhabbet, farklı bir feyz alıyorlar, alıyoruz yani...Peygamberimizin hadisinden hareketle “İnsanın Allah'a giden insanın kalbinden Allah'a giden” yoldan bahsettiğimiz sırat-ı müstakim gerçeğinden bahsettiniz şimdi tasavvuf edebiyatında bu konular sembollerle anlatılıyor. Özellikle Leyla sembolü çok yaygındır. Dilerseniz bu Leyla sembolünün hareketle bu vuslatı biraz daha açabilir misiniz hocam?Türk İslam dünyasında Leyla sembolü, efendim ruhun aramak ve bulmak mecburiyetinde olduğu sevdadır. Yani o nesnenin adıdır, ruhun aradığı güzeldir.O güzel o kadar güzeldir ki onu Allah onun gönlüne ihsan etmiş.Onun dışında başka güzel de yoktur. Nitekim Mecnun'a soruyorlar “Leyla, onun emsali yoktur” diyor.O kadar güzeldir ki getirin bakalım şu Leyla'yı… Devrin işte hükümdarına götürüyorlar, bakıyor kapkara bir kız…“Yahu diyorum Mecnun sevecektin deli olacaktın da ha bu kara kız yüzünden mi oldun böyle? Bari güzel bir şey sevseydin!“Hükümdarım ona Sen, benim gözümle bakabilsen”Şimdi yani ruhun aradığı güzeldir. Çok farklı bir güzeldir, o güzel de insan fani olduğu zaman bak siz birini severseniz onun kapısından geçerken kedisini de seversiniz, köpeğini de seversiniz, dayısını da seversiniz, halasını da severseniz…Sevginiz o kadar kuşatıcı olur ki bu sefer bir yolculuğa çıktınız.Kabul edelim ki buradan işte Trabzon'a gidiyorsunuz otobüse bindiniz.-Sen nerelisin?-Ben İstanbul'dayım.-İstanbul'un neresinden?-Filan mahalleden-A Leylasının Mahallesi…-Sen bizim işte arkadaşı tanıyor musun?-Ne demek!Bir anda dost olurlar. Onları dost deden nedir?Onun gönlünde, ona karşı olan o sevgi dünyası, sevgi okyanusu, bir anda onu kuşatır.Şimdi o asıl kestirme daha doğrusu asıl yol da Türklerin İslam'ı yaşamadaki yolda budur…Bazıları, dini bir ideolojik saplantı içerisinde ifade etmeye çalışırken, işte kurallar mecmuu olarak çok zor gelir nefse…Ama onu bir sevda şeklinde efendim, ifade etmeye çalışırsanız her şey çok güzeldir…“Lütfunda hoş kahrında hoş. Hoştur bana senden gelen. Ya hil’at-ü yahut kefen. Lütfunda hoş kahrında hoş” Yani o bir sevgi mantığıyla beraber dini, Leyla’na ulaşma yolunu seçersen ki oradaki Leyla az evvel Ayhan Bey ile de konuştuk. Mesela Fuzuli'nin Leyla'sı Hz. Hüseyin'dir. Düşün ki senin Leyla’n Hz. Hüseyin, Hz. Hasan, Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Fahri Alem Efendimiz…Şimdi ondan, onlara olan sevgin, sevdan, bütün ona benzeyen, bütün mahlukatı kuşatacak bir dostluk ararsan, orada kardeşlik ararsan, orada sevgi ararsan, orada birlik ararsan, orada dirlik ararsan, orada kavga istemiyorsan orada!Niye? Senin o Leyla’n o kadar güzel ki kötülük kabul etmiyor. Ne diyorsa onu yapınca, sen onun potasında eriyip gidiyorsun, onun için İslam'da hakikaten yani bizde Leyla-u Mecnun, zannedilir ki işte bir delikanlının bir kızı sevmesi…Ancak o tarz bir yorumla anlatılacağı için o yol seçilmiş.Aslında her kulun Leyla'sı Hz. Fahri alemdir. Hz. Fahri aleme getiren efendim, Leyla'dır. Bu Ahmet de olur, Mehmet de olur. Buna İnsan-ı Kâmil denir bizim literatürümüzde…Düşün ki senin Leyla’n Hz. Fatıma; uçarsın, ayakların yere basmaz, o seni Hz. Fahri Aleme ulaştırır.Öyle bir sevda seli ki; Ona vuslat ettiğin zaman, kavuştuğun zaman, o da seni Derya-i Ehadiyete Allah'a kavuşturur, vuslat ettirir.Bizim Leyla dediğimiz şey, Türk İslam tasavvufunda anlatılan şiirlerinde, nesirlerinde, romanlarında, hikayelerindeki olay budur. Tamamen dini motifler üzerine bina edilmiş bir hayat tarzıdır. Onun için bizim hayatımız yani İslam Türk milletinin hayatı çok hoştur.Adetleri, gelenekleri, davranışları, komşusuna davranışı, arkadaşına davranışı, ne bileyim misafirine, şusuna, busuna…Ben çocukluk zamanımdan hatırlıyorum. Bizim evden misafire ait sofra hiç kalkmazdı. Rahmetlik dedem, çok ün salmış bir insandı Çarıkçı Rasim derlerdi ona…Sabah akşam mutlaka misafirimiz vardı. Gelene mesela biri sorsa ki; aç mısın? Dedem onu cezalandırır “sofra konur yemek ikram edilir. Aç mısın tok musun sorusu sorulmaz. O zaten toksa gelmez”Şimdi ne kadar güzel bir gelenek ne kadar güzel bir adet. Yani bizim Leyla’ların sofraları da budur, anlatabiliyor muyum?Yani bu günümüzü anlatmaya çalıştım. Bu konuda günümüzün insanı bu davranışlardan, buluşlardan, bu yakınlıklardan bunlardan mahrum, hep ruhumuzda bunu arıyoruz aklımızda buna arıyoruz.Ama çok farklı yollarda gidip, orasını bulamadığımız için hemen dönüyoruz, tatmin olmuyoruz…Kısaca bunu söyleyebiliriz efendim.Efendim Türk milletini diğer milletlere öncü yapan da bu özellikleri mi?Tabii şimdi öyle, bir İkincisi Türk milleti Hz Hüseyin'in şehadetinden sonra Peygamber Aleyhisselam Efendimizin torunları Horasan, Maveraünnehir bölgesine, yani Türklerin olduğu bölgeye hicret ediyorlar. Asıl biz İslam'ı bu insanlardan ahzettik, aldık.Onlar bizi Müslüman etti ve biz onların nefeslerini bütün cihana taşıdık. Onun için bizim İslam algılamamız çok farklıdır.Nereye giderseniz gidin bu medeniyetin izini her yerde yaşarsınız. Bizde Leyla’lar çoktur…Leyla’ya Mecnun'un aşkını söylüyorlar, ona-Senin için deli oldu dağlara düştü varlığını terk etti- A beni bu kadar seviyor mu bu Mecnun?-Evet!- O zaman söyleyin ona, kolunu kessin bana göndersin, madem bana bu kadar aşık.Gidiyorlar diyorlar ki Mecnun'a;-Leyla'nın selamı var. Madem ki bana bu kadar aşıktır, kessin kolunu göndersin!”O da alıyor bıçağı indirecek, duruyor.-Leyla’ya selamımı söyleyin, Ona gönderecek kol yok bendeTabii Leyla yıkılıyor,-Benim için dağlara düşen, bu kadar eziyete, meşakkate, çilelere ne bileyim katlanan insan benden kolunu esirgedi.Gelir Mecnun'un huzuruna derki;-Nasıl aşk? Bana bir kolunu esirgedin.-Ben senden hiçbir şey esirgemedim. Ama ben bu kolu kesmeye kalktığım zaman baktım ki bana ait bir kol yok. Bu Leyla'nın kolu. Kimin kolunu kesip kime göndereyim.Şimdi bizim tasavvufta İnsan-ı Kamile olan muhabbetin vermek istediği hayat tarzı budur.Yani bir insan düşün ki Allah'ın yeryüzündeki halifesi ve bütün mahlukatı Allah için seviyor. Allah için kabul ediyor. İnsanları, hayvanları, bitkileri onun da kalbindeki Leyla; Vacibul Vücut olan Cenabı Hak’tır.O şimdi böyle bir sevgi ile böyle bir muhabbetle öyle bir ilgi kuruyor ki; bitkisine, hayvanına, insanına, hem Allah'ın yeryüzündeki varlıkları olduğu içinde Allah'ın emrettiği gibi istediği gibi arzu ettiği gibi beyan ettiği gibi bir hayat tarzı o insanın veya o insanların elindeki dünya güllük gülistanlık oluyor.Onun için batılı mütefekkir Thomas Karley diyor ki; “Eğer İslam'ın yaşandığı bir ülke olsa veya bir köy bir mahalle bir şehir olsa orasını gören dünya cennete dönerdi.”İslam bu kadar, hakikaten sevgi ve gönül bağları üzerindedir. Allah'la kul arasındaki en güzel tarz ve şekilde yolları geliştirmiş her varlıkla beraber onu bütünleştirmiş ve her varlığın hukukunu yerinde ve zamanında en güzel tarzda yaşamış ve yaşatmış “Din-i İslam” budur.Hepimizin aradığı, hepimizin muhtaç olduğu yol ve din de budur. Allah bu dini yaşamayı da bize nasip eylesin diyorum.Bizi sabırla dinleyen kardeşlerime saygılarımı hürmetlerimi ve muhabbetlerimizi arz ediyoruz.
İslam
05 Ekim 2020 - 11:04
Güncelleme: 05 Ekim 2020 - 13:16
NAMAZ, ZİKRULLAH, VUSLAT
İslam
05 Ekim 2020 - 11:04
Güncelleme: 05 Ekim 2020 - 13:16
Bu haber 1787 defa okunmuştur.
İlginizi Çekebilir