ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan beraberindekiler ile birlikte, bugün öğleden sonra ADD Kilis Temsilciliği tarafından Ayşeçik Çay Bahçesi’nde düzenlenen toplantıya katıldı.
Suriye’de Meşru yönetim
başta olmalı, Suriyeliler geri dönmeli!
Çölaşan Kilis’in göç yapmak zorunda kalan bir şehir olduğunu dile getirerek, “Suriye ile yaşanan sorun benim anlatacağım bir konu değil siz yaşıyorsunuz. Kilis yerleşkesi 90 bin küsur civarında ama burada onlardan çok daha fazla 131 bin Suriyeli var. 500 bine yakını da Gaziantep’te var. Yani öyle büyük bir sorun ki, Avrupa Birliği kendi gerekçeleri ile almıyor, ama senin üzerine de açıklaması mümkün olmayan az maliyetle postalıyor. Burada statüsü belli olmayan yabancılar yaşıyor. Onların bir an önce Suriye’nin bütünlüğünü sağlayacak ve meşru yönetiminin tekrar başta olması ile birlikte inşallah ülkelerine döner diyorum. Onların ekonomik maliyeti bize çok yüksek, kültürel etkileşim var. Ekonomik anlamda burası çok canlı bir yöreydi komşularıyla ve o komşuların hepsi battı. Terör ihraç eden bir ülke gibi olduk” dedi.
Bir IŞİD belası
karşımızda duruyor
ADD Genel Başkanı Çölaşan iki halkın yan yana zorluklar içinde yaşadığına vurgu yaparak, “Gelenlerin devletçe belki de geçici statüleri asla çevrilerek seçimlerde oy potansiyeli olma ihtimali var. Ama burada mutlular mı? Değiller! Biz mutlu muyuz? Yine değiliz! Daha kötüsü ekonomik olarak bize yük, sosyal anlamda Suriyelilerin tek başına okul olayı bile ne kadar büyük sorunlar yaratıyor. Bunların burada olması Türkiye’nin güvenliği için çok önemli, çok büyük handikaplar var. Bu çerçevede bir yaşantıyı son işte 2011 sonrası Türkiye yaşadı. Şu anda bizim için sınır güvenliği yok, kontrolsüz bir sınır, bir IŞİD belası karşımızda duruyor. Şimdi bütün bunlar haber olmasının ötesinde, gerçekten Kilis son derece sıkıntılı bir süreç yaşıyor. Ama tek başına Kilis değil, Gaziantep bunun merkezi, çok daha büyük potansiyel vardı” diye konuştu.
Kurucu Cumhuriyet
bölgeye barış getirmişti
Çölaşan konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Bu sorun niçin oldu? Hepimiz biliyoruz. 2002’den sonraki dönemde Türkiye’nin Suriye ve Ortadoğu politikaları ile oldu. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, o günden itibaren bütün iç ve dış politikaları özellikle yurtta ve dünyada barış dediğimiz ana fikri çerçevesindeydi. Ve de 1. Dünya Savaşı sonrasında kendi bağımsızlıklarına kavuşan bütün Ortadoğu ülkeleriyle Türkiye sınır güvenliği komşularla güvenli bir alan yaratılmıştı. Kurucu Cumhuriyet politikalarıyla Türkiye’ye iç ve bölgesel barışı getirdi. Ve itibarlı bir ülkeydi. 2002’den sonra ne oldu? 2002 sonrasında biz şunu gördük: Stratejik derinlik dediğimiz aslında stratejik sığlık politikalarıdır. Amerikan merkezli emperyalist güçlerin isteklerinin tek tek gerçekleştirilmesi ile ülke bu noktaya geldi.
Ne oldu şimdi Irak fiili olarak üçe bölündü. Ama Suriye ne oldu? Suriye de fiilen bölündü. Esad evet meşru ama fiilen orası da bölündü. Kuzey Irak ile Kuzey Suriye arasında bizim bir sınır güvenlik sorunumuz var ve o terör bize döndü.
Fırat Kalkanı ile biz kendimizi sınırımızın ötesinde bir güvenli alan oluşturmaya çalışıyoruz ama ABD sıcak bakmıyor. Amerika sıcak bakmayınca, sen gidemiyorsun 35 km! Eğer bu Suriye savaşının içine biz de girip bu kaosun ortasına düşmeye kıl payındayız. Bunun sınırlarını çok net belirlemeliyiz. Askerlerimizi sokmadan, anneler yanlış politikalar sonucunda çocuklarının şehit olsun istemezler. Böyle bir savaş aslında Suriye savaşı aslında emperyalizmin işgaline hizmet etmektir. ”
(Kilis Postası Haber Merkezi)