Rahmetli Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın hayat ölçülerini,
hidayet iksiri olan sözlerini, fiillerini mana dolu mesajlarını her fırsatta
sizlerle paylaşacağımın sözünü vermiştim.
Çünkü Çağın Bilgesiyle geçen 35 senelik bir ömür boşa geçmiş
değildir. Bana göre hayatımın en anlamlı günleridir o günler. Çünkü varlığım
değer kazanmışsa ki inanıyorum; Onunla değer buldum. Bir makalemde bahsettiğim
ifademi tekrar paylaşmak istiyorum:
“Benlikten kurtulamayan ikilikten de kurtulamaz. İstenen
“1”i bulmaktır. “1’i” bulacaksın, yanında yer alacaksın ki sıfır hükmünde
kalmaktan kurtulup değer kazanacaksın. Baştaki “1” sayesinde on olursun, yüz
olursun, bin olursun, milyon olursun. Değer üstüne değer olursun… Damla iken
göl olursun…Göl iken derya deniz olursun…Deniz olur ummana karışır umman
olursun…İşte sıfır iken değer bulduğum “1”dir Prof. Dr. Haydar Baş.” (Damla
iken göl olmak, sıfır iken değer bulmak/Yeni Mesaj/18.04.2020)
Hayatta en çok korktuğum cimrilik, özellikle de fikir
cimriliğidir. Fikir cimriliğinin zıddı fikir cömertliğidir. Fikir cömertliği: Öğrendiğiniz
bir doğru bilgiyi başkalarıyla ön koşulsuz paylaşmaktır.
Bu benim hayat felsefemdir. Benim gibi düşünmeyenleri
kınamıyorum. Her birinin kendince haklı sebepleri olabilir. Fikir cimriliğinden
korkum bu konudaki mesuliyet duygum ağır bastığı içindir. Ortaya koyduğumuz
fikir mücadelemizde anlaşılamadığımız çok zaman olmuştur. Bu konuda aceleciliğim
eleştiri konusu olmuştur. Hocamın ahlakını uygulamaktı aslında benim maksadım.
Korkuyordum! Acaba bu insanla tekrar karşılaşmadan ölür ya
da ölürsem acaba Allah beni “ey kulum ben sana fırsat verdim onu seninle
karşılaştırdım neden ona kurtuluşun yolunu anlatmadın” diye hesaba çekilmekten
korkuyordum. Acelem, kaygım, derdim buydu! Hocamdan böyle görmüştüm çünkü…
Ama bilseler ömür denen müddetin ne kadar kısa ve ne kadar
sorumluluk gerektirdiğini, elbette böyle davranmazlar beni incitenler…
Rahmeti Celal Mısır Hocamızla yeni tanıştığımız seksenli
yıllardı. Haydar Baş Hocamızın “iman ve insan” davasına “İcmal Gençliğine” yeni
nefer oluyoruz. Bize dava mantığının nasıl olacağı konusunda yaptığı bir nasihatini
arz edeyim:
“Evlatlarım bu dava öyle kutlu bir dava ki bu dava Allah'ın
davasıdır. Allah'ın dinini öyle dava edinin ki her işinizde her davranışınızda,
onu aklınızdan çıkartmayın! Geceniz, gündüzünüz, aşınız, ekmeğiniz dava
olmalıdır. Mesela evin bir ihtiyacı olan ekmek almaya fırına, et almaya kasaba,
sebze almaya bakkala gitseniz. Orada iki işiniz vardır. Ekmek aldığınız
fırıncıya, kasaba, bakkala, nasıl bir yol bulurum da alışveriş yaparken davamı
anlatırım. Ona nasıl Allah demeyi, Allah’ı sevmeyi, Allah’a kulluğu; vatan
sevgisini, bayrak sevgisini nasıl anlatabilirim. Vatana millete nasıl faydalı
bir adam olmasına katkı sağlayabilirim. Fikrini beyninizde merkez fikir olarak
yerleştireceksiniz. Bir de mutlaka sevgiyi, dürüstlüğü, çalışkanlığı, sadakati,
güvenilir olduğunuzu karşıya yaşayarak benimsetmelisiniz.”
Şimdi bu satırları okuyanlar kendini hesaba çeksin. Eğer bu
mantık hayatınıza hâkim bir mantık olursa; gayret sizden, hidayet Allah’tan
olduğuna da inanırsanız! Bir çiçekle yazı getiremezsiniz ama bulunduğunuz
ortamı, mekânı bahar havasına çevirirsiniz. Mutlu olur, mutlu edersiniz
çevrenizi...
Geçen geçti, zaman bu zamandır; yağmura, borana, kara, kışa,
karanlığa bakmadan güzel günlere koşmak ne güzel. Bu dünya geçicidir. Yürüyüş
yerimiz dünya ama; varış yerimiz cennet olsun inşallah…
Uğur Kepekçi