Muharrem ayı, Allah-ü Teâlâ’nın ‘Haram
Aylar’ olarak savaşı yasakladığı dört mübarek ay olan Zilkade, Zilhicce ve
Recep aylarından biridir. (Tevbe s.36)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu ay için “Şehrullahi’l-Muharrem-Allah’ın
ayı” yani İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin coştuğu ve
bollaştığı bir aydır demiştir.
Muharrem ayının en önemli hadisesi,
şüphesiz Muharremin 10. günü, cennet gençlerinin efendisi olan İmamı
Hüseyin’in şehit edildiği gündür.
On Muharrem günü, hak ile batılın karşı
karşıya geldiği, gündür.
İmam Hüseyin’in 30 bin kişilik Yezit’in şer
ordusuna karşı 72 Ehli-Beyt yareni ile hakkı savunduğu gündür.
İmam Hüseyin’in (as) yapılan yanlışlara karşı, İslam adına Allah
öyle emrettiği için canını, kanını Kerbela’da feda ettiği gün, İslam âleminin
büyük bir matem günüdür.
Bazı çevreler, bugün tutulan matemi ve
İmam Hüseyin’in yasına ağlamayı eleştire dursunlar, İmam Hüseyin’e (as) ağlamak
ve onun mübarek kabrini ziyaret etmek büyük fazilettir.
Resulullah şöyle buyurmuştur: Kıyamet günü
bütün gözler ağlayacak, Hüseyin’e ağlayan göz hariç. Onlar gülümseyerek
müjdelenecekler.” (Biharul’-Envar, c.44,)
İmam Hüseyin’e ağlarken, aynı zamanda
geçmişten ders alarak, günümüzde de Hüseyni bir duruş sahibi olmamız lazımdır.
Sakife de başlayan, kabilecilik, makam
mevki hırsı ile oluşan,İslamda eksen kayması, Basra da Cemel vakası olarak tezahür
ediyor, Hz. Ali’nin karşısında, Talha Zübeyir ve Hz Peygamberin hanımı Hz. Ayşe, karşı karşıya geliyor, yapılan bu savaşta 10 bin Müslüman ölüyor.
Bir yıl sonra ise Suriye’de sıffın denilen
yerde, Ebu Sufyan’nın oğlu Şam Valisi Muaviye ile Hz. Ali’nin ordusu tam dört ay
savaşıyor ve 70 bin Müslüman da bu savaşta ölüyor.
Kerbela katliamımdan üç yıl sonra, tarihte
Harre vakası olarak anılan Yezit’in emriyle Mekke’yi kuşatarak yağmalanması on
binlerce sahabenin ölümüne sebeb olduğu gibi aynı zamanda yezit ordusuna ödül olarak da, 3 gün boyunca, Müslüman
kadınlar mubah görülmüştür, bu vesileyle de ne yazık ki 1000 müslüman kadının ırzına geçilmiştir.
Hâlbuki, Allah ve Peygamberin emri dinlense
böyle mi olurdu.
Ey Ehl-Beyt! Yüce Allah sizden, her
türlü günahı, haramı, fenalığı, çirkinliği, basitliği uzaklaştırmak ve sizi
tertemiz yapmak istiyor. (Ahzab: 33)
Bu, Tathir ayetinin nazil olmasıyla birlikte, Peygamberimiz kızı Hz. Fatıma’yı, Hz. İmam Ali’yi, Hz. İmam Hasan ve Hz. Hüseyin’i abasının altına alarak tanıtan Peygamberimiz,Ehl-Beyt ailesini “Hamse-i Âl-i Abâ“ (abanın altındaki beşli) olarak tarif etmiştir.
De ki (Muhammedim), Ben peygamberliğimi
tebliğime karşılık sizden, Ehl-i Beytim’i sevmenizden başka hiçbir ücret
istemiyorum. (Şura: 23)
Bu Ayet-i kerime, Hz. Fatıma, Hz. İmam Ali,
Hz. İmam Hasan ve Hüseyin’i ve onların pak soyunu sevmek hususunda nazil olan
Meveddet ayetidir.
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Rabbimin
huzuruna varmam yakındır. Bu, sizinle son görüşmem olabilir! Benden sonra
ayrılığa düşüp eski cahiliye dönemi gibi birbirinizin boynunu vurmamanız ve
sapkınlığa düşmemeniz için kendilerine sımsıkı sarıldığınız takdirde ebediyete
kadar birlik içerisinde sizi tutacak iki emanet bırakıyorum. Biri Allah’ın
kitabı (Kur’an-ı Kerim) diğeri de soyumdan olan Ehl-i Beyt’imdir. Bunlar Kevser
Havuzunun başında Bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar!”
Peygamber Efendimiz veda haccı dönüşü , Maide 67. Ayeti nazil olmuştur:“Ey Resul! Rabbinden sana indirileni
tebliğ et (duyur). Eğer bunu yapmazsan, o takdirde O’nun risaletini (sana
gönderdiğini) tebliğ etmemiş (duyurmamış) olursun. Ve Allah seni insanlardan
korur” ayeti üzerine, peygamberimiz gadri hum denilen mevkide sahabeyi
toplayarak onlara Allah'ın emri üzerine şu hutbeyi okudu.
“Ey insanlar, biliniz ki Allah
Muhacirlere, Ensâr’a ve onlara iyilikle tabi olanlara, köylüye ve şehirliye,
Arap’a ve Acem’e, özgüre ve köleye, büyüğe ve küçüğe, beyaza ve siyaha, ona
(Ali’ye) itaat etmeyi farz bilmiş, onu imam ve yetki sahibi kılmıştır. Her
muvahhid için onun hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi, emrini
kabullenmesi gerekir. Her kim ona muhalefet ederse, melundur. Her kim ona tabi
olursa ve onu tasdik ederse, Allah’ın rahmetine mazhar olacaktır. Allah onu ve
onu dinleyip kendisine itaat eden herkesi bağışlamıştır.”
Sonra Hz. Âlinin kolunu kaldırarak :“Ali
b. Ebi Talib, benim kardeşimdir, vasimdir, halifemdir ve benden sonraki
halifemdir.”
“Allah Resulünün halifesi odur. Müminlerin
emiri odur. Allah tarafından tayin edilen hidayet imamı odur.”
“Ey insanlar! Bu Ali’dir! O benim
kardeşimdir, vasim, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler
üzerindeki halifemdir.”
“Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet
gününe kadar imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum.”
“Ali, Allah tarafından tayin edilen
imamdır.”
“Benden sonra Ali, Allah’ın emri ile sizin
veliniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulü ile
görüşeceğiniz güne kadar O’nun evlatlarından olan benim neslimin hakkıdır.”
Hz. Ali’nin Allah tarafından nasp edilmesi,
peygamberimizin ümmete ilan etmesinden sonra, Kuran’ın son ayeti nazil olmuştur:
“Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için
din olarak İslâm’ı beğendim.” (Maide 3)
Bundan yaklaşık 70 gün sonra Peygamberimiz
ahrete rıhlet etti, Hz. Ali ve Ehli Beyt peygamberimizin defin işleri ile
ilgilenirken, Medine’de Sakife denilen yerde, halifelik davası çoktan
başlamıştı bile.
Gadri hum günü, Allah ve Resulü tarafından
Hz. Ali ve Resulünün pak nesli, Ehl-Beyt’ine nasb edilen halifelik makamı,
gasbedildiği günden beri, Ne yazık ki, ümmeti Muhammed’in iki yakası bir araya
gelmiyor, vesselam.