İlk tayin yerim Ayvalı Köyü' ne giderken otobüste yaşadığım
bir kaçakçılık olayını anlatacağım.
Aslında Kilisli vatandaşlarımızın İstanbul' a gidiş ve dönüş
parasını ve de cebinde birkaç kuruş kalacak oranda bu para kazanma olayına bence
" KAÇAKÇILIK" demek pek te doğru olmasa gerek.
Neden mi? Kilis'te Suriye' den gelen mallar, pasajlarda
halka açık olarak satılıyor. Şehrin içinde alıp vermek serbest oluyor da Kilis'
i daha on Km. geçtikten sonra mı kaçak mal oluyor?
Büyüklerimizin anlattığına göre Kilis ' te " DELİ
BEKİR" adında meşhur bir kaçakçı varmış. Adam at sırtında Suriye' den
kaçak malları kelle koltukta mayınlardan geçerek Kilis' e taşımış. Hem de ne
mallar... Hem de ne paralar kazanırmış. O kaçakçılığı yanında bu olay kaçakçılık
bire sayılmaz bana kalırsa. Tabi bu benim düşüncem. Gerisi teferruat…
Eşyam oldukça çoktu. Bir valiz, iki yiyecek dolu iki ağır çanta
ve bir de el bagajım. Çantanın içine
annem neler koydu bilmiyorum. Salçalar, nar ekşisi, lahmacunlar, turşular, et kavurması,
kurabiyeler... yeter dedikçe doldurmuştu. Babam da dükkândan. Çeşitli meyveler,
ıspanak vs.
“- Sanki dağ başına
mı gidiyoruz? “Dedim.
Sonra tabi ki dağ başına gidiyorsun kızım! Dedim kendi kendime
ve kendi sözlerime kendim güldüm. Kardan yollar kapandığında sadece patates, makarna
ve bulgura talim etmedin mi? Eh! Artık zahmetine katlanacaktım.
Terminalde Hano Abi karşıladı bizi yine! O ağır çantaları kucaklarken, espri yapmadan
da duramıyordu.
- Cemo! (Abime Cemal yerine bazen Cemo derlerdi) Gelirken
iki bavuldan geldiniz, giderken bavullar mı doğurdu ha ...ha… haaaa...
-Hano densizlik etme
de şu valizi de koy bagaja.
- Abicim sen benimle niye Antep’e geleceksin ki? Gel, git bir
sürü yorgunluk ve zaman kaybı şimdi! Git sen işlerini hallet! Hano Abi beni
otobüsüne bindirir nasılsa.
- He ya! Sen nedicin (Ne yapacaksın)
-Gelicin? Ben eşyalarını kaldırır otobosa koyarım. Kız doğru
söylor... Yeri get (hadi git) sen!
-Hadi Abi sen git! Artık kocaman kız oldum ya... çocuk değilim!
Bak Öğretmenim artık!
- Peki Hoca Hanım…heh heh! İyi bakalım öyle olsun...
Birbirimize sarıldık.
Nihayet otobüsteyim...
Artık özgürlüğüme gidiyorum! Ohhh... kurtuldum artık yangınlardan, görücülerden.
Ooh beee! Yaz tatiline kadar gelmem artık Kilis’e…
Minibüs Antep’e yol almaya başladı. O zamanlar Kilis Gaziantep’in
ilçesiydi. Minibüste birkaç Antepli arkaya oturmuşlar, Kilislilerle sohbet
ediyorlardı Hano Abi de ücretleri topluyordu. Bütün koltuklar yolcu dolmuştu.
Şöför her köyden yolcu alarak gidiyordu.
Öyle ki, araya küçük sandalyeler koymuşlar, köyden Antep’e
giden yolcuları araya sıkıştırıyorlardı. Yanımda oldukça şişman bir kadın
oturuyordu. Anez köyüne gelince Minibüs durdu. Yolcu bininceye kadar köy
girişindeki kırmızı çatısı olan ilkokul u ve etrafını çepeçevreleyen çam
ağaçlarına bakarken mezun oluşumuza yakın bu köyde stajyerliğimi yaptığım
günler geldi aklıma!
Okul binasının içinde ders verirken okul Müdürümüz Osman Bey’in
ve Eğitim psikolojisi Öğretmenimiz Üner Aşkar Hanımın ve köyün Müdürünün
eleştirilerine , tenkitlerine veya beğenilerine maruz kalarak; “ Acaba verdiğim
dersi hocalar beğenecek mi ? Uygulama
dersinden geçebilecek miyim?” Diye az heyecanlanmamıştık! Çam ağaçlarının
altında Öğretmen önlüğümüzle (staj önlüğü) sınıf arkadaşlarımla Necla ve Tülay’la
kol kola, boyun boyuna az fotoğraf çekilmemiştik! Dalıp gitmiştim.
Şoförün sesi ile anılarımdan birdenbire sıyrıldım!
-Hadi kardaşım çabuk
ol!
Hano Abi : Abi bu son sandalye ! Dedi şoföre…
- Olsun bir şey olmaz! Genç geldi Hano Abi’nin gösterdiği yere,
yanımdaki teyze ile yaşlı bir adamın arasındaki küçük tahta sandalyeye oturdu.
Yanımda oturan teyze sanki kendini yılan sokmuş gibi bağırmaya başladı:
- Be ‘ kele babam !
Bu zom (babayiğit) kimi herifi niye benim yanıma oturttunuz . Heç sizing
( sizing ananız bacıgız yok mu ? Öte get babam, öte get... Gel bari kucağıma
otur ! Şöföööörrrr... şöfööörr durdur şu
otobosu . !
- Niye bacı? Derding ne ? Noldu?
- Nolması var mı ?
Hecil heremil adamık şükür ! Namehremik!
Hecce boşuna mı gettik ? Kaldır şu
dana kimi herifi yanımdan !
Hano sokula sokula
oturan yolcuların arasından yanımıza geldi , şöyle bir baktı kadına, sonra da
delikanlıya !
-Sen ne don deyza ! Senin torunun yaşında bir genç daha şu
oğlan ! Teeee‘ seni nedici ? Sen de!
Senseni fasuluya ( fasulye ) kimi neğmetten mi ( nimetten mi ) bellong !
(sanıyorsun) Bir de leh leh ! ( kahkahayla ) gülmez mi ?
Kadın : Durdurun şu
arabayı ben enicim.
- Kele bacım! Bire
anam! Nedicing dağın başında... hös ( sus ) te otur yeringe!
- Moroz gele
yüzüngüze ! ( dert gelsin yüzüne ) Bir
daha otobosunuza binersem iki olsun !
Gel bacım gel! Kalk sen arkadan kürsüye sen otur şu deyzanın
yanına!
- Uşşş.. bak helen deyza
dor ! Deyza sening anana deller!
-La helvelavela
kuvvete ! İlla billa aleyuül azim !
Arkadaki Antepliler Hano’nun
laflarını alay edercesine
tekrarlıyorlar ve gülüyorlardı .
- Kak dorum! Gidorum.
Kilislilerde: Gidiym , geliym seni evde bulamym… Ne kaba gonişiysiz !
- Amma siz de yarım ağızla gonişiysingiz ...
-Yılanı torbaya
koymuşlar : “Amannıg Kilisli beni sokiy"
demiş !
-Yok o öyle değil
! Yılan “Antepli beni Sokoorr.” demiş
!
Minibüste yolculuk kahkahalarla geçiyordu...Biraz ileride polis arabası göründü.
-Gene çevirme var ha! Kimde kaçak eşya varsa zulaya koysun. Hepimize
ceza yazar valla… (Devam edecek)
AYSEL MASMANACI
Eğitimci şair ve yazar