Günümüzde dikkat eksikliği, hiperaktif (aşırı hareketlilik)
olan çocuklar, zekâ ve yeteneklerinin ortaya çıkmasına en büyük engel
olabiliyor.
Tanılı veya tanısız durumlarda geri bildirimli bu durum anne
babaların ve öğretmenlerinin çocuktaki bu davranışları gözlemleyebilmişse ruh
hekimlerinin (psikiyatri uzmanlarının) desteği, öğretmenin ve ailenin tutumu
ile düzeltilebiliyor.
Ben meslek hayatımda bu tür davranış bozukluğu olan birçok
öğrencimle karşı karşıya geldim.
Bunlardan birisi de Erhan'dı.
Erhan, okulun yarı yıl tatilinden sonra, 2. dönemde
Gaziantep'in iyi bir özel okulundan bize naklen gelmişti.
Okul Müdürü, bir konuyu görüşmek üzere okulun hizmetlisini
sınıfıma göndermişti. Gittiğimde, bana
bir öğrenci verdiğini, biraz sorunlu öğrenci olduğunu, annesinin isteği ile bu
çocuğu benim sınıfıma verdiğini, bu çocuğu ancak benim daha iyi eğiteceğimi,
bunun için veliden okula bağış olarak hiç de küçümsenmeyecek bir miktarda
yardım(!) aldığını ve kendisinin hatırı için bu çocuğu sınıfıma almamı rica
ederken biraz da inceden inceye emirle konuşmuştu.
Müdür için işin içine hatır mevzusu(!) girince eğitimin
rengi değişse de ne de olsa biz eğitimci idik.
Erhan, akranlarına göre daha iri yapılı bir çocuktu. Siyah
kıvırcık saçlı, tombul yanaklı, hep merakla bakan iri siyah gözleri ile sevimli
bir çocuktu da. Sınıfın tamamı okumayı çözmüş, 2.sınıf seviyesinde okuyup
yazarken, problemleri çözerlerken Erhan ile biz ancak hece çalışmaları
yapıyorduk. Beş dakika önce söylediğim bir sözcüğü yinelemesini istediğimde
sanki ilk defa duymuş gibi garip garip yüzüme bakıyordu. Onunla oyun şeklinde
kartondan harmanlanmış harflerin içinden belirttiğim harfi bulmasını
istiyordum. Harfi bulunca gözleri sevinçten parlıyor, boynuma sarılıyordu. Çok
da kuvvetliydi kerata!
En çok da kum masasında anne ve babasının, kardeşlerinin adını yazmaktan hoşlanıyordu. Onunla bu çalışmaları yaparken en azından taşkın hareketleri giderek azalıyordu. Yeni geldiğinde kalemin ucunu iyice sivriltir arkadaşlarının ya kollarına ya da karınlarına saplar kaçardı. Yazı yazan arkadaşının önünden aniden defteri çeker, yumaklar, gözümün önünde çöpe atardı. Sürekli sıraların üzerinde dolaşır; " Vınnn!... vın!.." diye, ya araba ya da uçak sesleri çıkartırdı. Bazen tahammülüm sınır noktasına gelir, kendime sabır, sabır... diye telkin verirdim. Akıllı durursa ona ödül vereceğimi söylediğimde uysallaşırdı. İki ay içinde sözcükleri yazmaya başladı. Basit cümleleri okuyordu. Ama hiç sıraya oturmuyordu. Bazen: -Erhan yerine otur! dediğimde
-Bana ne, sen niye oturmuyorsun derdi. Annesi her görüşmeye
geldiğinde oğlunun taşkın davranışlarının giderek düzeldiğini, -bana ettiği
dualara ilaveten- söylüyordu. Beni çok sevdiğini söylüyormuş evde.
Yıl sonunda artık Erhan, masal kitapları okuyor, eğik büğük
de olsa sözcükleri doğru yazıyordu. Beden eğitimi derslerinde neredeyse top
hızında hep koşuyor, topu herkesten önce yakalıyordu. Yakan top en sevdiği
oyundu. Ben de onu orta sahada oynatıyordum. Aktifliğini öğretmen arkadaşlarım
da farketmiş, artık okulun maskotu olmuştu...
Bir gün sınıfımın olduğu koridorda nöbetçiydim.
Öğrencilerime verdiğim alışkanlıkla zil çalar çalmaz teneffüse çıkar, isim
listesine göre her gün iki öğrencim dönüşümlü olarak kapıda durup nöbet
tutarlar, camları açarak sınıfı havalandırırlardı. Koridorda sınıfları kontrol
ederek dolaşırken nöbetçi öğrencim koşarak yanıma geldi. Nefes nefese:
-Öğretmenim koşun, Erhan camdan kendini atacak!
-Neeee!... dedim, koridorun sonundaki sınıfıma koşarak
girdim ki ne göreyim! Erhan 2, kattaki sınıfımın penceresinden bir bacağını
camın dışına sarkıtmış, diğeri cam kenarında:
-Vınnnnn!...ben uçağım, uçacağım! diye bağırmıyor muydu?!
(Devam edecek…)
Aysel Masmanacı Beşoğlu
Eğitimci-Şair-Yazar