Müstakbel gelinimiz Gülay ve akrabaları çeyiz evinde
yaşananlardan sonra eve moralleri bozuk döndüler. Akrabaların bir kısmı
evlerine gittiler. Halası ve yengeleri Gülaylara geldiler. Gülay yolda bir taksiye atlayarak hastaneye
koştu. Kuzeninin ayağı incinmiş.
Kırık, çıkık olmadığını
öğrenmiş, rahatlamış ve eve
gelmişti. Mevzu evde de konuşulmaya başlayınca Gülay odasına girdi ve kapıyı
kilitledi. Artık bu konuda bir kelime dahi duymak istemiyordu. Kızcağızın ruhunda
kim bilir ne fırtınalar kopuyor. Ben de onun biraz yalnız kalmak isteyeceğini
düşünerek, bunun O 'na iyi geleceğini düşündüm. Ama bir türlü içim rahat
etmedi. Annemler sordukları için onlara kısaca ve detaylara fazla girmeden
anlattım. Onlar da üzüldüler.
Akşam ben de odama çekildim. Kendimi bir an Gülay ' ın
yerine koydum. Böyle bir olaya maruz
kalsaydım, nasıl davranırdım? Herhalde
ben de Gülay ' ın yaptığı davranışı sergilerdim diye düşündüm. Kim bilir canım
arkadaşım nasıl ağlıyordu? Yok! Mümkün değil
o gece sabahı edemeyecektim. O' nu böyle kötü bir gününde yine yalnız
bırakmamalıyım. Hem bu iki saat içinde
ağlayıp artık rahatlamıştır.
-Gülayyy... Gülay… uyuyor musun? Açar mısın kapıyı! Hiç ses
yok! Annesi, oradan geldikten sonra kendisini odasına kapattığını ve hiç
çıkmadığını söyledi. Kapısını bir kaç kez tıkırdattıktan sonra nihayet kapıyı
açtı. Gözleri kızarmıştı. Ben içeri girince tekrar kapıyı kapattı. Annesi
konuşmak, teskin etmek istiyordu. Buna da izin vermedi. Çünkü bu sorunların
sebebi annesiydi. Onun fikrini almadan kayınvalidesi ne, ilk evet sözünü veren
annesi olmuştu. Babasını ve abilerini
ikna eden de kendisiydi. Oysa Gülay ne
hayırlı bir evlattı. Baba evinin üst katını kendi maaşıyla yaptırmış, babasının
bağkur primlerini ödeyerek emekli etmiş
, maaş almasını sağlamış, abisinin düğün masraflarının büyük bir kısmını
karşılayarak evlenmesine destek olmuştu. Sırf köyden kurtulsun diye onu evlenmeye zorlamakla ne büyük bir kötülük
ettiklerinin farkında bile değillerdi.
Üzgün olduğu anlarda müzik açardı hep. Şarkılar en büyük
tesellisiydi. Hiç konuşmadan küçük teybinden koyduğu kasetteki şarkılar
duygularının tercümanıydı...
Bir süre sonra koridorda kadınlı erkekli konuşmalar duyduk.
Gelenler, Kadir, annesi, babası, dayıları ve amcalarıydı. Yedi sülalesini
toplayıp Gülay'ın annesine, Babasına minnet etmeye gelmişlerdi. Hepsi de salona
oturmuşlar. Gülay bunu duyunca daha da çıldırdı.
-Bırak şunları kovacağım ne yüzden geldi bunlar? Hiç utanmıyorlar mı? Onu zoraki teskin ettim.
Yok! Sen sus ve otur burada, ben durumu gelir sana anlatırım. Kapı yanına bir
yerlere iliştim.
Damadın babası oğlunun bir eşeklik ettiğini bir daha böyle
bir şey olmayacağını, mobilyaları değiştireceklerini söylediler.
" -Kalk annening, babanıg elini öp bakım" dedi
kayınpeder. Damat kalktı ellerini öptü. Daha sonra da kalkıp gittiler. İçeri girince Gülay’a olanları anlattım. Öfkesinden deliye döndü.
Ertesi gün duyduk ki Gülay erkenden herkes uyurken evden
ayrılmış. Mersin’deki abisinin yanına gitmiş. Orada dört gün kaldı. İki gün
sonra da düğünüydü. Düğüne gelmeyecekti.
Üçüncü gün Annesi telefon açmış.
Baban ağır kalp krizi geçirdi. Yoğun bakımda yatıyor, acele gelin
diye. Arabada Kilis' e gelinceye kadar
ağlayarak gelmişler. Gelmişler gelmesine ama, Gülay’ın babası turp gibi.
Elinde tesbih: " Ben bir tükürük tükürdüm, Bir daha yutamam!
" dedi ve düğün yapıldı.
~ SON ~
AYSEL MASMANACI
BEŞOĞLU
Eğitimci şair ve yazar