Artık her gün okula gidip gelirken, herkesin Hame ( Hamide )
teyze dedikleri yaşlı teyzeyi masmananın kapısının önünde aynı saatte
görüyordum. Önceleri korkup çekindiğim bu güler yüzlü yaşlı kadına karşı içimde
bir yakınlık, tuhaf bir nine sevgisi duymaya başlamıştım.
Her sabah mutlaka yaşadığı alanı ve masmananın önünü toz,
toprak kalkmasın diye bakır ibriği ile hafifçe yerlere serpiştirerek sular,
sonra da çöp süpürgesi ile bir eli belinde eğilerek süpürürdü. Masmananın
önünden geçerken o çok sevdiğim mis gibi sulanmış toprak kokusunu içime
çekerken, ben de O ' na gülümseyerek,
- Günaydın Hame teyze. Nasılsın?
Beyaz, pembe gülümseyen nurlu yüzünü bana çevirerek,
- "Günaydın kızım. Allah zihin açıklığı versin, çok
çalış adam ol! Benim gibi sürünme…
Köşeyi dönünceye kadar arkamdan bakardı.
Bir iki hafta sonra mahallenin kadınları ile arkadaş olmuştu…
Komşu teyzeler her gün Hame teyzenin buz gibi serin kabaltına koyduğu tahta
sedirin üzerine oturur, onunla sohbet ederlerdi.
Bizim mahallenin insanları çok iyi, fakir babası insanlardı.
Her gün sıra ile Hame teyzeye annem ve yengem dahil komşularımız yemek,
kendilerine dar gelen ya da giymedikleri hırka, yelek, elbiseler verirlerdi. O
da hiç kibirlenmez alır, seve seve giyerdi.
Bir gün ben de Hame teyzeyi mutlu etmek istedim. Çünkü komşuların ona verdikleri şeyleri
alırken yüzündeki o mahcup, biraz da minnetkar gülümseyen ve mutlu yüzünü
görmek ve herkese ettiği gibi bana da dua etmesini istiyordum. Çocukluk işte...
Annem ve ablam giymedikleri kışlık giysilerini tahta bir
dolabın içine naftalinleyip bohçalar ya da içine lavanta kokulu küçük sabun
parçacıkları koyarak kaldırırlardı. Beyaz bir bohçayı açtım ve elime siyah bir
ceket geçti. Bana biraz küçülmüş gibi geldi. Ablam artık bunu giymez, küçülmüş
zaten... Hame teyze de zayıf, bu ceket ona olur... Önümüz kış giysin garibim,
sevinsin bari..
Ceketi O ' na uzattığımda görmek istediğim o yüz ifadesini
görüp çok sevindim ama endişe vardı biraz gözlerinde. Daha elini uzatıp
almadan,
-"Kızım annenin
haberi var mı? diye sordu. Doğrusu böyle bir şey hiç aklıma gelmemişti. O' na
yalan da söylemek istemiyordum. Onu
mutlaka mutlu etmeliydim...
-Aman... Hame teyze giymiyorlar işte al hadiiii... Galiba
çok içten ve yalvararak ceketi uzatmışım ki ! Beni kırmamak için elimden ceketi
aldı.
- " Allah razı olsun kızım. Allah seni aziz etsin.
Şansın, bahtın açık olsun!
Ama sen yine de annene söyle annenden habersiz olmaz "dedi.
- Tamam söylerim dedim. Sırtımda çantam, zıplayarak, sekerek
okul yolunu tuttum. Anneme söylemesem de olurdu, giyecekleri bohçalar dolusu
giysileri var zaten... Amaan ne olacak canım, annem farkında bile olmaz...
Artık iyice havalar ısınmış, yaz gelmişti. Okullarımız tatil
olmuştu. Masmananın önüne koca halleler (çok büyük altı isli kazanlanlar)
kuruluyor altı kor alevlerle cayır cayır ateşler yakılıyor ve hallelerde hedik
pişiriliyordu.
Mahallenin gelinleri aralarında şakalaşacak;
- " Ala sana hedik kaynana, dişleri gedik kaynana,
oğlun çerez getirmiş... sensiz yedik, kaynana... “türküsünü söyler, gülüşerek
hallenin başında yarenlik eder (şakalaşırlar) elleri yana yana kaynamakta olan
hediği avuç avuç atıştırırlardı.
Sokağımız dar olduğu için en geniş yer masmananın önüydü.
Hame teyze komşularımıza elinde şapşak (uzun saplı çok büyük bakır kepçe) ile
arada bir hediği karıştırıp, kıvamında pişip pişmediğini kontrol ederdi.
Pişen hediklerin bir tencere kadarı tabaklara konuşup
komşulara göz hakkı olarak dağıtılır, kalan hedikler damlara açılan şallara (büyük
çarşaflara) serilir, iki üç gün kurutulur. Sonra değirmenlere götürülür orada
köftelik ince bulgur (simit) birazı da pilavlık bulgur, sitti simidi (çok inçe
köftelik simit) çekilir. Evlerimizdeki tahta sandıklara konurdu. Sokakta hedik
kaynatan her komşumuz Hame teyzenin kışlık bulgur ve simidini verirlerdi.
Hame teyzenin çayı yoktu. İkindi vakti olunca komşular çayı
demler, çaydanlıkla masmananın o serin dehlizine indirir, diğer komşular da,
gerebiç ( içi cevizli veya fıstıklı bayram kurabiyesi ), kek , puaça gibi şeyleri çayın yanında yemek için
getirirlerdi.
Artık masmana komşularımızın çay içip sohbet ettikleri bir
nevi kadınlar kahvesi olmuştu. Hame teyzeyi kadın, erkek, çoluk çocuk çok seviyor
ve güveniyorlardı. Öyle ki kocası ile arası bozulan komşu teyzeler ona dert
yanıyorlardı. O da onlara nasihat ederdi. Hatta kocasından dayak yiyenler bile,
masmanaya koşar, Hame teyzeye sığınırlardı. O da büyük bir olgunlukla onları teskin
eder kocalarını çağırır onları Masmanada barıştırırdı. Yani masmana hem mahallenin
kahvehanesi, o zamanların kadın sığınma yeri ve de huzurevi görevini de
görüyordu.
AYSEL MASMANACI BEŞOĞLU
Eğitimci şair ve yazar şair