Dostlar, bugünkü yazıma, içinde doğup büğüdüğüm, saraylara değişmediğim Kilis'teki taş evimizin ailece en keyifli anlar geçirdiğimiz "SEKİ" bölümünden söz edeceğim.
Hemşehirlilerim tarihi Kilis evlerindeki seki bölümünü çok iyi hatırlar ve bilirler. Taş yapı havışlı(bahçeli) evlerinde sokak kapısından içeri girince havışta ilk göze çarpan şey, havışın tam ortasında fıskiyeli tek ve çift katlı, beyaz kesmelik taştan yapılmış süs havuzudur. Onun etrafını süsleyen bir kaç tane portakal ya da turunç ağaçları olur. Her iki yanında duvar boyunca havışı süsleyen ekinliklerdir.
Rengarenk açan gül ağaçları, beyaz ve mavi yesminler havışta bir bahar havası estirir. Genelde mutfak kapısıyla lavaboya yakın yerde ağzı kapalı, iki siyah lastik kovalı kuyular olur. Ya da santrafiş denilen su pompaları. Havışa açılan kuş tağalarının (pencerelerin) olduğu 6-7 dereçle (taş merdiven) çıkılan ve her merdivenin kenarı kısımlarında demirden yapılmış korkuluklar.
Duvarları oylum oylum süslemeleri olan tabakalar dublex ev görevini yapan, genelde misafirlerin kabul edildiği oda, ya da yeni evlenmiş oğlanlarının yatak odası yerine kullanılan pencereleri dantel perdeli tabakalar. Tabakaların tam altında bir ağacın altında pekmez yapılırken ya da domates salçası çıkartılırken üzüm veya domatesin ezip suyu çıkartıldığı taş curunlar. Nehese dediğimiz her tarafı delik aliminyum iki saplı büyük süzgeç olur. Veee... Havışın karşı duvarının bir köşesinde toprak veya üstü çimento ile sıvanmış seki dediğimiz bölüm vardır.
Bizimkisi taşlık havışın oda büyüklüğünde, üzeri bir metre yüksekliğinde toprakla basılıp yükseltilmiş toprak seki idi. Kalın bir çamur katmanının adeta betonlanmış, etrafı begonya veya ful çiçeği saksıları ile süslü ya bir dut ağacı altına, ya da bir asma altına, gölgelendirilerek oturma ve dinlenme alanı olarak yapılmış bir bölümdü. İkindi vakti, toz kalkmasın diye toprak seki, ıbrıkla sulanır, bir güzel çöp süpürgeyle süpürülürdü. Sonra üstüne düz ya da çakmaklı (kareli) bir şal açılırdı.
Onun üstüne yer minderleri dizilir, arkaya yaslanmak için uzun yün yastıklar sıra sıra konurdu. Akşam evin herifi eve gelmeden naylon sofra bezi şalın orta yerine açılır, kıymalı küfte yapılmışsa yanına bekmez şerbeti, dolma, köfte, tamatuslu(domatesli bulgur pilavı) aş, miceddere( mercimekli pilav) pişirilmişse bir büyük satıl köpüğü bol, içine bir kalıp buz atılılan ayran hazırlanırdı.
Evin horantası işten, okuldan gelince. alayı(hepsi) sufraya Bismillah değip, bağdaşı kurar sehene ( büyük metal tabak) kaşşığı iştahla çalarlardı. Evde dede, nine, yoksa baba, o da yoksa böyük abi evvel yemeğe başlardı. Üstüne kavun, karpuz kesilirdi bir büyük mecmeğe.(alimünyum ya da bakırdan yapılmış tepsi büyüklüğünde tabak) Bağdan kesilen horoz karası, inek memesi bal gibi üzümler de sofraya dizilirdi. . Yemeğin üstüne gelen misafir yahut konu, komşu kim gelirse, " Allahisen yi... Duz ekmek olsun" diye zorla gelene de yedirilirdi.
Komşular samimi insanlardı. Habersiz de gelebilirlerdi.
Bir komşumuz vardı. Hadduç Teyze! Her akşam üstü biz yemek yerken gelirdi. Hepimiz horantaca sofranın etrafında halka halde oturup yemek yerken gelirdi. Annem ve ninem onu buyur ederlerdi.
Ninem:
- Hoşgeldin Heddüç bacı. Buyur sofraya gel.
- Sağol Hafize. Karnım dok!
-Deee.. kele! Çök şu sufraya!
- Kele sen henek(söz) annamog mu?
Karnım ac olsa niye utanıcım mı?
Ne'blim, mabalı(vebali) boynuga anam. Duz ekmeğin mabalı böyük, sen biling.
- Böyün ne bişirding?
-Aman vallah, şaşırdık ne bişireceğimizi biz de! Sebeh akşam ne bişireceğimizi bilmoruk. Böyün de herif düğenden(dükkàndan) beyaz balcan getirmişti. Bir kaşşık müsekkee (patlıcan müsakkası) bişirdim.
-Kıymalı mı?
- Yoğ anam yok! Kıymayı kim yitirmiş de biz bulucuk. Kilosu şunca para! Zeytten (zeytin yağı ile) bişirdim.
-Be' zeytten de misekkee mi olurmuş sası sası kokar taman!
Haddüç Teyze yağlı yüzlü bir yemekse oturur, evi gibi rahatca karnını doyururdu
Yemek öncesi kadınlara ve çocuklarına ayrı bir yer sofrası serilirdi. Büyükler sofradan kalkmadan küçükler kalkamazlardı. Onlar susmadan, biz küçükler izinsiz konuşmazdık. Yemeğin ve meyvanın üstüne tavşan kanı çay demlenir ya da kahve içilir yarenlik edilirdi. Yaz aylarının yemekhane görevi gören bu sekide ninem ve dedem namazlarını kılarlardı.
Geceleğin yemekten sonra bizimle aynı evde yaşayan kuzenlerimle ablalarım, abilerim şalı silkeler, döşeklerini serer, gökyüzünde yıldızları seyrererek uyurlardı. Ergenlik çağında olan kuzenler, kızların güzellik kremlerinin içine domates salçası katarlardı. Kızlar da karanlıkda bilmez sürer, sabah olunca ablamlar uyandığında birbirlerinin salçalı yüzlerine bakıp bakıp gülerlerdi. Yorgan yastık kıpkırmızı salça olurdu. Kızlar da oğlanlardan intikam almak için, oğlanlar uyuyunca yüzlerine
kazan karası çalarlar, sabah olunca oğlanların yüzlerine çaldıkları islere bakar bakar kahkahayı basarlardı. Hey Allah'ım ne güzel bir ev, ne tatlı insanar, ne kadar güzel günlerdi o günler...
Satlığa koyduğumuz o evimizde hevışta halen o seki durur. Sekiye her baktıkça o günleri anımsarım.içimde garip bir özlem, buruk, mayhoş duygular çöreklenir.
Hepinize sağlıklı ve mutluluk dolu günler dilerim
AYSEL MASMANACI BEŞOĞLU
Eğitimci şair ve yazar