“Mevlam gör diyerek iki göz vermiş
Bilmem ağlasam mı ağlamasa mı?
Dura dura bir sel oldum erenler
Bilmem çağlasam mı çağlamasam mı?”
Birçok kişinin bildiği bir türküdür. Sözleri, Âşık Mahzun-i Şerif’e aittir. Bu türküyü her dinlediğimde aklıma gelen yorum şudur; “bakmak ve görmek”
Bir insan neye baktığı ile değil, baktığı şeyin hakikatini ne kadar gördüğü ile ölçülmelidir.
Âşık Mahzun-i Şerif dünyadaki hangi hakikati görmüş ki ağlamak istemiş. Hangi hali yaşamış ki çağlamak istemiş. Şarkının devamın da “yoksulun sırtından doyan doyana” ve “yiğit muhtaç olmuş kuru soğana bilmem söylesem mi söylemesem mi” diyor.
O zaman anlıyoruz ki; Âşık, insanlığı ve insanlığın içinde bulunduğu düzensizliği kendine dert edinmiş. Bu türküyle de bu duygusunu dile getirerek var olan gelir dağılımındaki adaletsizliği ve sömürü düzenini dile getirmiştir.
1940 yılında doğan, 2002 yılında vefat eden Âşık Mahzun-i Şerif’in yaşadığı 62 yıllık zaman diliminde, acaba başka kimse görmemiş mi bu düzensizliği? Cevaben derim ki elbet gören olmuştur ama dile getiren ya da sesini duyuran olmamıştır. Yahut vardır da, biz bilmiyoruzdur.
İnsanlar bazı konularda farklı düşünebilirler elbet, bu gayet normaldir. Fakat gerçekler ortadayken, görüş farkı varmış gibi, aşikâr olan haksızlıkların üstünü kapatmak hiç normal değildir. Birileri akan bir okyanustan kendine baraj kurmuş kullanıyor, birileri de o okyanustan bir bardak su alamıyor. İşte baraj kurup, okyanustan ziyadesiyle istifade eden insan her ne olursa olsun rahatlığı için gerçekleri görmezden geliyor.
Bu nasıl bir adaletsizlik ve nasıl bir düzen? Benim en çok üzüldüğüm nokta; bu okyanusu kullanamayan insanların haklarına sahip çıkmamalarıdır.
Sanki o okyanus onun hakkı değil! Türkiye de var olan Allah’ın tüm insanlığa lütfettiği bu kaynaklardan sanki onun nasibi yok. Oysaki bir ülkedeki bütün vatandaşlar o ülkede tüm kaynaklar üzerinde eşit hakka sahiptir.
Gerçekleri görmek elbette ki bazı bedeller ödememize sebep oluyor. Ama ne bedel ödenirse ödensin, en büyük kazancımız olan hakkımızı kazanıyor ve sahip çıkıyoruz.
Mesela, gezi parkı direnişçileri aslında sadece ağaç olayından değil, ülkede yapılan haksızlık, sömürü ve etnik ayrımcılığa karşı tepki vermektedirler.
Onlar gördükleri bu düzensizliğe karşı yaptıkları direnişte bedel ödediler. Bu bedel; Biber gazı, darp ve su ile müdahaleye maruz kalmalarıdır. Bu olayı kimileri destekledi, kimileri karşı çıktı, kimileride sustu. Bu durumda 3 bakış açısı ortaya çıkıyor: Bakmak, görmek ve görmezden gelmek. Taksime bakanların bir kısmı var olan düzensizliği gördü, bir kısmı verilen tepkiyi lüzumsuz gördü, bir kısmı da direnişi haklı bulsa da var olan düzensizlikten rant elde ettiği için sustu.
Her ne olursa olsun, Rabbim bizlere, (milli ve manevi) her konuda gözlerimizle görmeyi ve gönlümüzle anlamayı haklarımıza haklı bir şekilde sahip çıkmayı nasip etsin.
Behiye İnekçioğlu