İnsan ile ilgili bugüne kadar, sayısını bilemeyeceğimiz kadar birçok kitap yazılmış ve birçok insan tanımı yapılmıştır. Ama yine de insan nedir? Sorusuna ortak bir cevap bulunamamıştır.
Klasik felsefeye göre insan, düşünen bir varlıktır. Antropolojide ise insan “homo sapiens” yani modern insan, olarak tanımlanır.
Komik ama bu bilim dalı, insanın evrelerinden bahseder. Bu evrelerin başlangıcında “homo erectus” dediğimiz ilkel insan türü vardır. Bu türün maymun olduğu söylenir. Yani insanların aslının maymun olduğu; birçok evrelerden geçerek bu günkü, modern insan haline dönüştüğü söylenir.
Bilimin bulunmasıyla insan düşünen, ekonominin bulunmasıyla da insan tüketen bir varlık olarak tanımlanmıştır.
Bu tanımlardan sonra bireysel bir tanıma ihtiyaç duymuyorum. Çünkü neticede insan; sen, ben, o, biziz. Herkes kendini nasıl yorumluyorsa insanın tanımı odur, o kişi için. Sen kendine neyi layık görüyorsan osun.
Aslında sadece insan tek başına düşünülemez. Çünkü insan sosyal bir varlıktır. İhtiyaçları olan belirli bir kültür ve normlara sahip olan toplumun, bir parçasıdır, insan.
İnsanın en büyük özelliklerinden biri de inanan bir varlık oluşudur. Budist, satanist ve hatta inançsız dediğimiz, hiçbir şeye inanmadığını öne süren insan bile bir inanış biçimine sahiptir.
İster hak, ister batıl herkesin bir inancı vardır.
Fakat insan’a tek hak din olan İslam dışında, hiçbir din ve inanış, insanın asıl önemini ve değerini yaşatmamıştır. Aklınıza şöyle bir soru gelebilir;”sadece İslam dedin ama ya diğer peygamberler… Mesela Hz. İsa(as), Hz. Musa(as), Hz. Yusuf(as)…bunlar insanlık için çalışmadı mı?”
Cevaben derim ki; ilk insan ve ilk peygamber olan, Hz. Âdem’den(a.s.), son peygamber olan Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed Mustafa(s.a.v.) ve arasındaki bütün Peygamberler aynı amaç için gelmiştir. Bu amacı ilke edinen inanışın adı da İslam’dır.
İslam dini insan odaklıdır. O’nun üstünde yaratılmış hiçbir varlık yoktur. Her şey insana hizmet etmesi için yaratılmıştır. İslam insanı sadece tüketen değil, aynı zamanda, üreten en büyük kaynak olarak görür. Zaten tüketmekte bir üretimdir. Tüketim üretimin başlangıcıdır çünkü.
İnsanı tüketen bir varlık olarak gören düşünce, onu hep sömürmüş ve kullanmıştır. Çünkü kendi varlığını onun yok olmasıyla sürdüreceğini zanneder. Toplumsal savaşlar, adaletsiz paylaşım ve sömürü nedeni bu düşünceye dayanmaktadır.
Oysaki İslam her tarihte insan’a olan önemi bize anlatmış ve insan’ın maddi-manevi ihtiyaçlarını karşılamak için çözümler sunmuştur.
Mesela Prof. Dr. Haydar Baş Bey’in yazdığı milli ekonomi modeli tamamen insan ve kaynak odaklıdır. Ne diyor bu model; “kaynaklar sınırsız, ihtiyaçlar sınırlıdır.”
Bu nedenle her ülke, her toplum kendi kaynaklarını kullanarak milli kalkınmayı sağlayabilir.
İnsan için yaratılmış güneş, su, hava, toprak, hayvanlar ve bitkiler, bütün âlem. Bu kaynakları kullanmak en tabi ve doğal hakkımızdır.
Bizim için yaratılan bu kaynakları bize sunan ve bize insan olmanın değerini gösteren Haydar Baş Hocamız da insanla ilgili bir tanım yapmıştır.
Bana göre en derin, anlamlı ve en çok düşünülmesi gereken tanımda budur.
Üstat derki: “İNSAN GÖNÜLDÜR, GÖNÜL”
BEHİYE İNEKÇİOGLU