Şii - Sünni çatışmasının geçmişi İslam tarihi kadar eskidir. O günden bu güne Hz. Ali efendimiz, Hz. Fatıma anamız, Ehl-i Beyt ve mensuplarına karşı sürekli bir başkaldırı ortaya konmuştur. Peygamberimizin pak ailesi olan Ehl-i Beyt’e karşı çıkmak, esas itibarıyla,yaşantısı bizzat İslam olan peygamberimiz efendimize karşı çıkmak anlamına gelmektedir.
Ehl-i Beyt İslam’ı aynı zamanda geleneksel İslam’ın de temelini teşkil etmektedir. Bu yaşantıya karşı radikal akımlar ve çakma geleneksel İslam anlayışları planlı olarak İslam âlemine servis edilmiş, siyasi destekle güncel tutulmaya çalışılmıştır. Şii - Sünni - Alevi çatışması İslam âleminde çok can yakmıştır. Maraş'da, Çorum'da ve Sivas'ta yaşananlar hala tazeliğini koruyor. Yetmedi dünya çapında bu çatışmalar canlı tutulmaktadır. Son dönemde ise, İslam coğrafyasını işgale dönük Arap baharı ile mezhep çatışması körüklenmektedir.
Sn. Prof. Dr. Haydar Baş beyin Ehl-i Beytkonusunu kamuoyunun ve dünyanın gündemine taşıması asırlardan beri yaşanan ve günümüzde neredeyse son perdesi oynanan işgal senaryosunun panzehri olmuştur. Sayın Baş’ın, “SünnilerSünni kalabilir, Şiiler Şii kalabilir esas olan Ehl-i Beyt paydasında bir ve beraber olmaktır” tespiti İslam âleminde birlik kapısını açmıştır.
Mart 2011 tarihinde Suriye’de işgal girişimi başlatılmış ve Arap Baharı, Şii - Sünni savaşına evirilmek istenmiştir. Özellikle ülkemiz ile Suriye ilk etapta çatıştırılmak istenmiştir. Hatırlayın Şiiler, Müslümandan sayılmamış ülkemizin yapacağı savaşta yaralanacak ve ölecek olanlar peşinen gazi ve şehit olarak ilan edilmişti. Bu iddiada bulunan güya din adamı, akademisyenlerin kimlikleri kamuoyu tarafından bilinmektedir. Bu kara leke olarak kendilerine miras olarak kalmıştır. Siyasi desteğe rağmen niçin Sünni - Şii çatışmasını başlatamamışlardır. Bunun sebebi Prof. Dr. Haydar Baş beyin Ehl-i Beyt’i gündeme taşıması olmuştur. Prof. Dr. Haydar Baş beyin hamiliğinde Ekim 2011'de Bursa'da yapılan ve 20 ülkeden 200'e yakın bilim adamı ve alimin katıldığı Uluslararası Ehl-i Beyt Sempozyumu tertiplenerek birbirini yakinen tanıma ve Ehl-i Beyt paydasında buluşma yolu açılmıştır.
Rusya’da %20 Müslüman bulunmaktadır. Arap Baharı ile İslam alemi karıştırılırken, Rusya'nın da içi karıştırılmak istenmiştir. Sünni İslam radikalleştirerek, çatışmalar körüklenmek istenmiştir. Arap baharı, batılı devletler tarafından Rusya'ya taşınmak istendiğinde, Rusya Haydar Baş hocamızdan tedbire yönelik rapor ister. Haydar Baş bey raporunda, gerçek manada insan hakları sunulmasının, Rusya topraklarında yaşayan inancı ne olursa olsun herkese can, mal, namus emniyeti, din ve vicdan hürriyeti sağlanmasının Rusya'nın güvenliği ve toprak bütünlüğü için olmazsa olmaz bir hakikat olduğunun altını çizer (http://www.yenimesaj.com.tr/kabul-goren-rus-tezi-H1231640.htm). Rapor Putin tarafından da benimsenerek devlet politikası haline getirilir. Tarih Prof. Dr. Haydar Baş beyi bu konuda da haklı çıkartır.
Bütün bu gelişmelere rağmen ülkemiz Haydar hocayı örtbas etmenin yarışı içinde.Alın size son bir örnek; Aydınlık gazetesinden Mehmet Perinçek kaleme aldığı yazı dizisinde Rusya’da geleneksel İslam'ın İslam radikalizmine karşı devlet tarafından desteklendiği ve sonuçlarını uzun uzun anlatıyor. Güya bir tespit yapıyor ve bu tespit gündeme oturuyor. Burada yapılan eksik ve yanlı bir gazeteciliktir. Yapılması gereken bu düşüncenin sahibinin gündeme getirilmesidir.
Bakınız ülkemiz ve bölgemiz çok kritik günlerden geçiyor. Haydar Baş hocamızın ekonomik, sosyal ve kültürel projelerinden istifade eden devletler depara kalkıyor, ülkemiz ise sadece seyrediyor ve yaya kalıyor.
Aklımızı başımıza almak için daha ne bekliyoruz acaba?