Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı için
15 Temmuz gecesi destan yazan Kahraman milletimize bir kez daha şükranlarımı
sunuyor, Şehitlerimize rahmet, Gazilerimize de uzun ömürler diliyorum.
Gerçekten FETÖ terör örgütü deyince
toplumumuza ilk tehlikeyi ihbar eden kişi olarak Prof. Dr. Haydar Baş ismini
anmadan geçmek imkansız. 2019 yılında yani geçen yıl Sayın Prof. Dr. Haydar
Baş'ın 15 Temmuz mesajından birkaç cümle alıntı yapmak istiyorum:
“Türk milleti büyüklüğünü gösterdi. Zafer
millet iradesinin, yani demokrasinindir. Atatürk'ün önderliğinde bir bilek, bir
yürek olarak Kurtuluş Savaşı'nı kazanan Türk milleti bugün de FETÖ'ye karşı
aynı birliği sergiledi. Tarih şahittir ki, Türkler bağımsızlıklarına, vatanlarına,
bayraklarına ve namuslarına uzanan ellere karşı hangi olumsuz şartlar içinde
olurlarsa olsunlar, bir ve beraber hareketi, savunmayı başaran özel bir
millettir.”
Evet, Prof. Dr. Haydar Baş’ın da ifade ettiği
gibi 15 Temmuz gecesi yaşananlar, milletin bir refleksidir. Kurtuluş Savaşı'nda
Kuva-yi Milliye' yi oluşturan Türk Milleti nasıl bir refleks ortaya koymuşsa,
bir anda ayağa kalkıp düşmana karşı tek yürek-tek bilek olmuşsa; 15 Temmuz
gecesi de O ruh ayağa kalkmış tek yürek-tek bilek olmuştur. Yoksa bu ayağa
kalkış bir kişi ya da kişilerin yönlendirmesi ile olmamıştır. Herkes içinden
gelen bir refleksle hareket etmiştir. Örneğin; Ömer Halis Demir’i düşünün.
Destan yazmış, Kahraman Ömer Halis Demir. Bir komutanı arayıp diğer komutanını
öldürmesini emrediyor. Şimdi ikisi de komutanı. Dolayısıyla hangisini
dinleyecek? Ömer Halis Demir'i doğru tercih yaptıran içinde yaşadığı ruhtur,
milli reflekstir. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Muhtaç olduğun kudret,
damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” dediği ruhtur.
Bu ruhu, “Milli ruh”u her zaman ayakta tutmak
şarttır. 15 Temmuzda yaşanan hain kalkışmayı durduran işte bu ruhtur.
Prof. Dr. Haydar Baş, yıllardır “Dini
bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzün, milli bütünlüğümüz dini bütünlüğümüzün
teminatıdır.” diyerek FETÖ tehlikesini her zaman, her ortamda ortaya koymuştur.
Sayın Hüseyin Baş’ın 15 Temmuz mesajında
belirttiği gibi “Öncelikle bu hain girişimin bir sebep değil, sonuç olduğunu
görmek ve sonuca nasıl gelindiğini iyi kavramak zorundayız.”
Örgüt, 15 Temmuz sürecine bir günde
gelmemiştir. Sözüm ona “dünya barışı” adına Dinlerarası diyalog çalışmaları
başlığı altında yaptığı faaliyetlerin sonucudur bu kalkışma.
Biz de dünya barışı diyoruz. Sonuçta “Yurtta
sulh cihanda sulh!” diyen bir Atamız var. Ama milli ve dini kuralların
belirlediği kırmızı çizgilerde durmasını bilmemiz gerekiriz. FETÖ örgütü ile
mücadele ederken, bir yandan dinlerarası diyalog veya diğer adı ile
Medeniyetler İttifakı faaliyetlerine devam etmek, farkında olarak ya da
olmayarak ülke bütünlüğümüzü bozmak isteyenlerin değirmenlerine su taşımaktır.
Bu unutulmamalıdır.
15 Temmuz ülkemizde Demokrasi ve Milli Birlik Günü olarak kutlanmaktadır. Bugün tarihimize altın harflerle yazılmıştır. 15 Temmuz, şu ankinden çok daha ihtişamlı kutlanmalıdır. Çünkü o gün Milletin iradesi ayağa kalkmıştır, Milletimiz varlığını gücünü ortaya koymuştur. Buna sonuna kadar evet. Fakat bu millet 15 Temmuzda destan yazdığı gibi 30 Ağustos Zaferini, 19 Mayısı, 29 Ekimi, 23 Nisanı da yazmıştır. 15 Temmuzda destan yazan Milli Ruh, 19 Mayıs ruhudur, 30 Ağustos ruhudur. Eğer 15 Temmuzları kutlarken, diğer milli bayramlarımızı yok sayarsanız, Milletimiz “Milli ruhu”nu kaybeder. 15 Temmuz'da o günkü adıyla Boğaziçi Köprüsünde canını ortaya koyan Türk Milleti ya da hiç düşünmeden şehadet şerbetini içmeye giden Ömer Halis Demir, sahip oldukları “Milli ruh” sayesinde bu dik duruşu sergilemişlerdir. Bu dik duruşu gösterenler, 30 Ağustosla, 29 Ekimle, 23 Nisanla, 19 Mayısla büyümüştür. Bunları yok sayarsanız –Allah c.c. bir daha yaşatmasın- lazım olduğunda dik duruş sergileyecek “Milli ruhu” bulamayabiliriz.