Bir dere kenarında tanışan fare ile kurbağa arkadaş oldular.
Aralarındaki muhabbet gün geçtikçe arttı. Her sabah buluşup konuşur ve
dertleşirlerdi. Akşam güneş battığında fare kayanın kovuğuna, kurbağa da suyun
içerisindeki yuvasına çekilirdi. Birbirlerini tekrar görmek için sabahı zor
ederlerdi.
Bir gün fare, kurbağaya şöyle dedi:
”Sabahtan sabaha konuşup dertleşmek bana yeterli gelmiyor.
Seni daha sık görmek istiyorum. Bir derdim, sıkıntım olduğunda sana rahatça
ulaşabileyim. Her zaman suyun üstünde olmadığın için, sana sesimi
duyuramıyorum. Buna bir çare bulalım.”
Beraberce bu işe bir çözüm aradılar. Sonunda fare şu teklifi
yaptı:
”Uzunca bir ip buluruz. İpin bir ucunu ben ayağıma bağlarım,
diğer ucunu sen ayağına bağlarsın. Birbirimize ihtiyaç duyduğumuzda ipi çekerek
haberleşir, buluşuruz.” Bu teklif kurbağanın pek hoşuna gitmedi. Fakat
nazlanmadan dostunu kırmayıp kabul etti.
Fare ip bağlı ayağıyla dere kenarında dolaşırken, ansızın
saldıran bir alaca karga fareyi kaptığı gibi havalandı. Farenin ayağına bağlı
olan ip, kurbağanın da ayağına bağlı olduğu için, kurbağa da havalandı. Bu
manzarayı görenler,
Karga suyun içinde yaşayan kurbağayı hangi kurnazlıkla
avladı?” diyerek merak ettiler.
Havada asılı kalan kurbağa ise şöyle sızlandı:
”Kendi cinsinden olmayanlarla dostluk kuranın sonu bu olur.”
Mevlana’nın Mesnevisinde yer alan bu hikayede, su kurbağası
temizliği temsil etmektedir. Fare ise hoşa gitmeyen davranış ve kişileri temsil
etmektedir.
“Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.” atasözü
de bizim kurbağa ile farenin arkadaşlığını özetleyen bir cümle değil mi?
Aslına bakarsanız, hikâyede, fare kötü niyetli değildir.
Aralarında gerçekten bir dostluk vardır. Ama bu dostluk onları kurtaramamıştır.
Kötü huyları olan, yanlış davranışları olan kişi ya da kişilerle diyalogumuza
dikkat etmeli, sınırı koymayı bilmeliyiz. Aksi halde sonumuz kurbağadan farklı
olmaz. Farenin iyi ya da kötü niyetli olması, sonucu değiştirmez. Kötü
alışkanlıkları olanların, bu alışkanlıklardan kurtulması için, tebliğimizi
yapalım, gerekirse diyalog da kuralım. Ama şunu bilelim. Aramızdaki dostluk
arttıkça eğer bu kişi kötü alışkanlıklarını terk etmiyor ise; sınırı koymayı
başarmalıyız? Ne olur biliyor musunuz? Eğer o kişiyi kendimize benzetemedi
isek, bir süre sonra biz ona benzemeye başlarız. Dostluk adına yaptığımız küçük
tavizler, zamanla bizde alışkanlıklar haline gelir.
Aman ha, aman kendimize güvenmeyelim! Ne kadar güçlü olursak olalım, kural bellidir. Dostlukta, arkadaşlıkta taraflar birbirlerine zamanla benzerler. Aynı doğruları, aynı yanlışları yapmaya başlarlar.
“- Kötü huyları
olabilir; olsun!
- Ama o benim arkadaşım, dostum.
- Ben, onun kötü alışkanlıklarından kendimi korurum.
- Biz iyi anlaşıyoruz.” laf safsatası ile kendimizi
kandırmayalım.
Arkadaş çevremizde bu tarz kötü alışkanlıkları olan insanlar
var ise; bu kişiler ile dolaşıp aynı işleri yapmaktan, bir süre sonra bir
bakarız biz de onlar gibi olmuşuz. Aynı şekilde iyi ve güzel huyları olan
kişilerle arkadaşlık yapıyor isek de bu durum geçerlidir. Hayatta iyiliği, başarıyı
yakalamışız.
Arkadaşlarımızın hayatımızın her dönemindeki etkileri
tartışılmazdır. Bu aslında beklenen bir durum değil midir? Dostluk, arkadaşlık demek,
aynı şeylerden hoşlanmak, benzer konularda aynı şeyi düşünmek, yaşadığımız
olaylara aynı tepkiyi vermek demek değil midir?
Fare ile dostluk yapmak timsali, hoşa gitmeyen davranışlarda
bulunmak; su kurbağası timsali istediğimiz kadar temiz olalım; kurbağanın
kargaya yem olması gibi sonumuzun kötü olmasını doğuracaktır.
Fare ile dostluk yapmak timsali, kötü kişilerle arkadaşlık
etmek; su kurbağası timsali istediğimiz kadar temiz olalım, iyi huylarımız
olsun; sonumuzun kargaya yem olan kurbağa misali olması mutlak sondur.
Ne mutlu Hakk dostları ile dost olmayı başarabilenlere…
Dr. Öğretim Üyesi Ali Bestami Kepekçi / 26.04.2019