Ülkemiz siyasetini ifade etmek gerekirse, en milli meselelerin en milli görünenlere, en dini konuların en dini görünenlere tahrip ettirildiği söylenebilir. Bu tarz, milletimize yönelik talihsiz bir oyun olarak gelmiştir. Atatürk döneminden sonra gelen hükümetlere bakıldığında, Türkiyenin gidişatında bir değişiklik olmamıştır. Yönelti hep Avrupaya, hep ABDye doğru olmuştur. Bu arada AB ve ABD mandacılığına engel olan kurum ve kuruluşlar devre dışı bırakılmaya çalışılmıştır. 28 Şubatın işte bu pencereden değerlendirilmesi gerekmektedir. 28 Şubattan bu güne kadar kim nasıl etkilenmiştir, bu irdelendiği zaman birçok karanlık noktanın kendiliğinden aydınlandığı görülecektir.
AKP, bu sürecin sonucu olarak iktidar olmuş bir partidir. Asker sürekli suçlanmış ve İnadına AKP söylemiyle AKP iktidara taşınmıştır. Hükümeti döneminde AKPnin askerle olan fikir ayrılıkları ve buna paralel yaptıkları icraatlari iktidar olma şekilleriyle uyum halindedir.
Dezenformasyon yoluyla kitlelerin yanlış bilgilendirilmesine devam edilmektedir. Güya 28 Şubat sürecinden fayda gördüğü iddia edilen kesimlere baktığımızda, esas zararı bunların gördüğü, mağduriyeti bunların yaşadığı ve milletin kültürel dokusunun bu süreçten zararlı çıktığı görülmüştür. İfade ettiğimiz her cümlenin kitap çapında açılımını yapmamız mümkündür. 28 Şubatta alınan kararların altında dönemin başbakanı Necmettin Erbakanın imzası olduğu gibi, kararların uygulanması konusunda Sayın Erbakanın bakanlar kuruluna yazdığı talimat, konunun anlaşılması açısından bir başka önemli köşe taşıdır. (28 Şubata okumalar- Ahmet Erimhan http://www.yenimesaj.com.tr/index.php?haberno=7004120&tarih=2007-03-08 ) Bir taraftan kararların altına imza atılıyor, tavsiye niteliğindeki bu kararların uygulanması için bakanlar kuruluna talimat veriliyor. Sanki bunları kendisi yapmamış gibi sonra kalkıyor, millet Sultanahmet meydanında toplanıyor; hedef saptırılarak sanki kendileri sütten çıkmış ak kaşık gibi güya suçlular ilan ediliyor. Asker- sivil; millet- devlet bütünlüğü bütün bu hadiselerden bir kez daha zarar görmüş oluyor.
28 Şubatı daha iyi değerlendirmek için Erbakan hükümetinin misyonunu iyi anlamamız gerekir. Bu açıdan İsraille yapılan gizli-açık anlaşmalara dikkat çekelim. Muhalefet döneminde Avrupa Birliğine, İsraile demedik laf bırakmayan, bunları Haçlı kulübü ilan eden Erbakan partisinin, iktidarı dönemindeki tezatları dikkate şayandır. Örnek olarak bunlardan bir tanesine bakalım. 16 Ocak 1997de Başbakan Erbakan imzasıyla TBMM Başkanlığına sunulan Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Serbest Ticaret Alanı Anlaşması Ve İlgili Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı 4 Nisan 1997de Refah Partililerin oylarıyla kabul edilmiştir. 10 Nisan 1997 tarihli Resmi Gazetede de yayınlanan kanunun gerekçesinde ise Türkiye ile İsrail arasında tercihli bir ticaret anlaşması yapılmak istendiği ifade ediliyordu. Yetmiyor, devamında Türkiye ile İsrail arasındaki anlaşmanın, taraflar arasındaki ticaretin geliştirilmesine ilave olarak bölgesel, ticari, ekonomik ve politik ilişkiler ile işbirliğinin geliştirilmesine önemli katkı sağlayacağı düşünülmektedir. deniliyordu. Acaba İsraille politik ilişkiler geliştirmek ne anlama geliyordu. Bu örnekleri arttırmak mümkün. Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar misali Erbakan grubu misyonunu icra etmeye devam ediyor. İktidarı döneminde kendisinin ve kendisinden önceki hükümetlerin İsraille yaptığı anlaşmalardan en ufak bir rahatsızlık duymadığını ifade eden bu grup(TBMM Meclis Tutanaklarından Bunlar mevcuttur. Ayrıca isteyenler http://www.mustafatasar.gen.tr/yayinlar/refahgercegi/yanar.htm adresinde görebilirler) muhalefette olduğu zaman İsraili Telin, Filistine Destek mitingleri düzenleyerek ne yapmaya çalışmaktadır. Bu harekete bizim kültürümüzde canavarla parçalar gelip seninle ağlar denmektedir. Bu mitingte, Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutanın konuşması Erbakan geleneğin Saadet Partisinde de devam ettiğini göstermektedir. Kardeş Filistinde insanlık dışı olaylar cereyan ettiğini, yarım asırdan fazla bir zamandır saldırılarla, kan ve göz yaşlarıyla milyonlarca Filistinlinin mağdur olduğunu söyleyen Kutanın hiç de yüzü kızarmıyordu.
28 Şubatın sonucu olarak iktidar olan AKPnin icraatlerinin de SP den hiç farkı yoktur. Milletin kültürü, dokusu yine zarar görmeye devam etmektedir. İslam iddiasıyla yola çıkanların bugün iktidarları döneminde haçlı irticasının temsilcileri olduğu görülmüştür. Din dersi kitaplarından Muhammeden Resulullah cümlesini çıkartan bunlardır. Açılan onbinlerce kilise evini önünü açan bunlardır. Misyonerliğin bir kolu olan dinlerarası diyalogu hükümet politikası haline getiren bunlardır. Üstelik anayasayı değiştirecek vekil sayısına sahip AKP azınlıklara karşı her türlü tavizleri vermesine rağmen, en temel hak olan başörtüsü yasağını bile kaldırmamıştır. Üstelik milletin gözünün içine baka baka biz böyle bir söz vermedik demektedirler. Hadi gördüklerimizi, işittiklerimizi unuttuk, peki hükümetin görevi temel bir hak olan bu hakkın iadesi değil midir? Yeri gelmişken belirtmekte fayda var. Başörtüsü sorununun çözülmemesi seçim yatırımı olarak gerilim politikasının bir malzemesi olarak elde tutulmaktadır.
Gelinen sonuç sis perdelerinin açılmasını sağlamıştır. Bize düşen doğru ve yanlışı birbirinden ayırt etmek; yönlendirilen tarafa değil, gitmemiz gereken tarafa yönlenmek. Milletin iradesine vurulmak istenen gemi ortadan kaldırmak. Kurtuluşun da yolu budur.