50 yılı aşkın süredir Türkiye Avrupa birliğinin kapısında bekletiliyor. Müzakerelerin başladığı son 5 yıla baktığımızda ise, açılan 13 başlıktan yalnızca 1 tanesinde AB ikna edilmiş, diğer 14 tanesinde yaptırım süreci devam etmektedir. Açılan ve kapatılan başlık sayısı ABye üyelik sonucunu belirlemektedir aynı zamanda. Artık bu sürecin bir aldatmadan ibaret olduğu ayan beyandır. Kamuoyu da artık gelinen noktanın farkındadır. Ancak iktidardaki siyasiler tarafından bu sürecin devam ettirilmesi istenmektedir. Bu konuda "Artık burnumuza AB üyeliği kokuları gelmeye başlamıştır" diye konuşan baş müzakereci Egemen Bağış, milletin gözünün içine baka baka algı yanıltması yapmaktadır.
AB sürecinde Türkiye yalnız bekletilmekle kalmıyor, aynı zamanda her geçen gün neyi var neyi yok elinden alınıyor. Avrupa'nın Şark Projesini bilmeyenimiz yoktur. Diyorlar ki, Türkler Orta Asya'dan gelmişlerdir. Onların yurdu Anadolu değildir. Geldikleri yerlere geri dönmeliler. Bu niyetlerini sözde bırakmayıp, her türlü vasıtaya da başvurarak fiili olarak adım adım gerçekleştiriyorlar. Türkiye'yi etnik olarak 35 parçaya bölmek isteyen, bunun alt yapısını uzun yıllardan beri ören Avrupa, şimdi de inanç zemininde Türk milletinin kimyası ile oynamak istemektedir.
2010 AB İlerleme Raporunda Alevilerin dini azınlık olarak ima edilmesi yeni değildir. AB hep bunu yapmaktadır. Oysa bilinmesi gereken Aleviler azınlık değil asıl unsurdur. Burada AB durum tespitinden ziyade bir hedef tayini yapmaktadır. Esasında Alevi-Sünni birdir. Bölünmeler siyasidir. Bugüne kadar İslam âleminin yumuşak karnı olarak getirilmiştir. Alevilik yani Hz. Aliye bağlılık ve Ehl-i Beyte sevda bütün Müslümanların ortak noktasıdır. Türklerin İslam dinine girmesi Ehl-i Beyt eliyle olmuştur. Bu bile Türk milletinin bir ve beraber olduğunun en büyük ispatıdır.
Dinine, vatanına, bayrağına, sancağına, toprağına, madenine sahip çıkan herkes mağdur değil mi. Niye mağdur. Çünkü gözü değerlerimizde olanlar sende nereden çıktın diyorlar. İşte AB ilerleme raporunda aleviler dini azınlıklar ile birlikte sayılırken yüzyıllardır yanan ateşe odun taşınmaya çalışıyorlar. Bugün yaşanan kardeş kavgasından kim memnun olabilir ki. Bu millete ait olan hiç kimse hoşnut değil.
Milletin vekilleri maalesef tehlikeleri göremiyor, görse de gereken tedbiri alamıyor. O halde bizzat milletin kendi meselesine sahip çıkması gerekiyor. Bunun yolu ise bu milleti Alevisiyle-Sünnisiyle; Arabıyla-Acemiyle, Türküyle-Kürdüyle bir bütün olarak gören ve ona hizmet getirecek projesi olan lider ve kadrolara vekâlet vermekle mümkündür.
Avrupa birliği kendi içinde ciddi sorunlarla boğuşuyor. Sayın Prof.Dr.Haydar Başın ifadesi ile dağılmaya mahkûm Avrupa Birliği. Üstelik bu tespiti Sayın Baş, ABnın en cafcaflı dönemlerinde yapmış. Avrupa'nın nüfusu hızla yaşlanıyor, doğal kaynakları tükenme noktasına gelmiştir. Hele ortak para birimine geçince ekonomik olarak da eli kolu bağlanmıştır.
Bu defa da şunu soralım. Atatürk'ten sonra gelen siyasilerin AB'ci politikaları ve uygulamalarını nasıl yorumlamak gerekir. Ya onların adamları ya da kendilerine has çözüm paketleri yoktur. Sebep ne olursa olsun kaybeden bizzat millet oluyor, biz oluyoruz.
O halde çözümde buluşmaktan başka yolumuz yoktur.