İnsanın doğuştan sahip olduğu haklar vardır. Bunlar can emniyeti, mal emniyeti, namus emniyeti, inanç ve ibadet özgürlüğü, seyahat özgürlüğü gibi haklardır. İnsanlar bu hakları doya doya yaşadıkları müddetçe mutlu olurlar. Bu hakları ellerinden alındığı müddetçe arayışları devam eder. Bu ihtiyaçların yerine konanlar fıtri olmadığı takdirde, fayda yerine zarara sebebiyet verirler. Bu zarar gerek kişisel, gerekse toplumsal mahiyette olabilir.
Bünyesindeki insanların sahip olduğu hakları doya doya yaşatan devletlerde millet, mutlu ve huzurludur. Devlet milleti için olduğu takdirde, millet de devletini yaşatmaya çalışır. Verilmesi gereken bu haklar verilmezse, milletin hem kendi içinde, hem de devleti ile kendi arasında sorunlar baş göstermeye başlar. Arayış bazen işi anarşiye ve teröre kadar taşır. Bugün gerek ülkemizde, gerek dünya genelinde terör ve anarşi hâkim unsurdur. Atlantik ötesinden alın da, Uzakdoğuya kadar bütün devletlere baktığımızda, can emniyetinden tutun da, din emniyetine, mal emniyetine kadar insanların birçok haklarının gasp edildiği görülecektir. Bunun temel sebebi, insanların arayışının, ihtiyaçlarının tatmin edilmemesidir.
İşin daha da vahimi, bu oluşan yumuşak karın, bazı odakların iştahını da kabartır. Devlet, milletin yönetimini elinden kaçırma noktasına gelir. Ekonomi piyasalarında nasıl hesabını bilmeyen müteşebbisler iflas ederek işletmelerini kapatmaya mahkûmsa; aynen bunun gibi hesabını bilmeyen devletler de tarih sahnesinden çekilmeye mahkûm olurlar. Tarih bunun örnekleri ile doludur.
Devletlerin sürekliliğindeki temel nüktelerden birisi, milletlerin insani ihtiyaçlarının teminidir. Devletin sosyal karakteri, insanların sosyal, siyasal ve ekonomik ihtiyaçlarını temin etmeye dönük yapılanma ve teşebbüsle gerçekleşir. Ancak günümüzde bu söylem, kavram olmaktan öte geçememiştir. Bir ülkenin ekonomik sıkıntısı varsa ve bu ülkenin insanlarının iradelerini bir torba kömür yönlendiriyorsa, bu ülke sosyal bir devlet değildir. Fiili uygulama olarak hak maalesef güçlü olanın tekelinde kabul edilmiştir. Ülke ölçeğinde böyle olduğu gibi dünya çapında da bu gerçek hâkimdir. ABD tarafından başlatılan Genişletilmiş Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi insani olan bütün sosyal olguları rafa kaldıran küresel bir işgale örnektir.
Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisinde (Sayı 24, s.451-452) sosyal devlet şu şekilde ifade edilmektedir. "Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir. (...) Anayasanın Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer verdiği sosyal hukuk devletinin dayanaklarından birini oluşturan sosyal güvenlik kavramının içerdiği temel esas ve ilkeler uyarınca toplumda yoksul ve muhtaç insanlara Devletçe yardım edilerek onlara insan onuruna yaraşır asgarî yaşam düzeyi sağlanması, böylece, sosyal adaletin ve sosyal devlet ilkelerinin gerçekleşmesine elverişli ortamın yaratılması gerekir." Buna rağmen ülkemizde güçsüzler güçlüler karşısında korunamamakta; yoksul ve muhtaçlara seçim yatırımı olarak sadaka nevinden yardım yapılarak milletin iradesine prangalar vurulmaktadır. Son yapılan genel seçimlerde, yazın gününde kamyon kamyon dağıtılan kömür çuvalları, seçimi bir geçim vasıtası gören bir kültürün oluşması, sosyal devletin toplum tarafından nasıl algılandığını çok net bir şekilde göstermektedir. Toplum bu halinden memnun mudur? Bu sorunun cevabı, hayırdır. Çünkü toplumun yaklaşık yarısı AKP ye oy vermesine rağmen, insanımıza sorulduğunda yaptıkları siyasi tercihlerini saklama ihtiyacı hissetmektedirler.
Ülkemiz özelinde, dünya genelinde yaşanan bu bunalım insanlık için de bir ayıptır. Elbette bu ayıptan kurtulmanın bir yolu yordamı vardır. Bu manada Prof. Dr. Haydar Başa ait Sosyal Devlet- Milli Devlet kitabını okuduğumuz zaman insanımız ve insanlık adına gönlümüze su serpildiğini hissedersiniz. Sayın Başın kitabında, son günlerde sıkça ifade edilmeye başlanan bir tespiti çok önceden yaptığı görülür. İnsan hakları, özgürlük, demokrasi gibi temel kavramlar, belki de tarihin hiçbir döneminde bugünlerdeki kadar istismar edilmemişti
Demokrasi adı altında ülkeler işgal ediliyor, insan hakları adı altında devletler etnik parçalanmaya tabi tutuluyor.
Her şeyin merkezinde insan var. Bir şeyin kıymeti, insanla ilgisine olan kıyasla önem kazanır. Sayın Baş, işi esastan ele almıştır. Bu konuda İnsana bakışı kökten değiştiren Milli Devlet tezi, her insanın doğuştan gelen hakları bulunduğunu, devletin gayesinin de bu hakları vatandaşlarına yaşatmak olduğunu ifade etmekte ve projelendirmektedir. İnsan için devlet kavramı, hem devletin sorumluluklarını hem de yetki sınırlarını belirlemektedir.
Sayın Baş, İnsanın doğuştan gelen haklarını sağlamakla mükellef olan Milli Devlet, bireylerin her türlü sosyal güvenliğinden sorumlu olduğu gibi, onlara iş ve aş bulmakla da mükelleftir. demektedir. Devamında ise, Mutlu bir azınlığın çıkarları için değil, milletin bütün fertlerinin menfaatlerini ve haklarını korumak için hayata geçirilen Milli Devlet anlayışı, ekonomide Milli Ekonomi Modeli ile şu ana kadar hiçbir iktisadi anlayışın başaramadığı sürekli büyüme, tam istihdam ve gelir dağılımında adaleti sağlayarak fakirliği normal bir yaşam tarzı olmaktan çıkarıp, tarihi bir olgu haline getirmektedir. Mutlu bir azınlığın ihtiras ve hırslarına cevap vermek üzere değil, milletinin haklarına ve ihtiyaçlarına odaklanmış olan Milli Devlet, kapitalist anlayışlarda olduğu gibi başkalarının elindekileri sömürerek büyüyen değil, aksine vererek, hizmet ve ikram ederek büyüyen bir devlet anlayışını hayata geçirmektedir. Uluslararası politikalarda barışın ve dostluğun tek anahtarı, devletlerin, kapitalist temeller üzerine oturan politikalarını ve yapılanmalarını terk ederek Milli Devlet kimliğini kazanmalarıdır. Eğer bir devlet, varlığını başkalarının elindekini çalmaya odaklamışsa, yeryüzünde kavganın olmaması mümkün değildir. Oysa Milli Devletler, sürekli büyümek için veren el olmalıdırlar.
Milli ve sosyal karakter taşıyan devlet, milletin bekasını nasıl temin edecektir? Bunun da tanımı sayın Baş tarafından şöyle yapılmıştır: Milli Devlet, üç ana kurumun üzerine milletlerin bekasını oturtmaktadır. Yani, güçlü devlet, güçlü ordu ve sağlam aile yapısı olmadan milletlerin varlıklarını devam ettirmeleri mümkün değildir. İnsana hizmeti kendi varlık sebebi kabul eden Milli Devlet anlayışı, insanların, temel haklarını ancak hür ve bağımsız milletler olarak yaşayabileceğine inanmaktadır. Bu sebeple Milli Devlet projeleri güçlü devletin, güçlü ordunun ve sağlam ailenin oluşması için geliştirilmiştir.
Sosyal Devlet, Milli Devlet kitabı, Türk milletinin kadim geçmişinden süzülen birikimden istifadeyle büyük bir basiretle yazılmış müstesna bir eserdir. Bu kitapta milli devlet ve çalışma hayatı, milli devlette ekonomi ve maliye politikaları, milli devlette adil gelir dağılımı, milli devlet ve ekonomiye müdahale, vatandaşlık maaşı projesi, milli güvenlik ve dış politika, bir hukuk devleti olarak milli devlet, milli devlette sağlık, barınma ve gıda politikaları, milli devlet'te tarım ve hayvancılık, milli devlette çevre problemleri ve arge, milli devlette madencilik, enerji kaynakları ve yatırımlar gibi konular ve alt başlıkları diğer sistemlerle mukayeseli olarak izah edilmiştir. Başta Türk milleti olmak üzere bütün insanlık için faydalı olacağına inandığım bu eser, mutlaka okunmalı ve uygulanmalıdır.
İCMAL
Dr. Ahmet