Son dönemin önemli konu başlıklarından birisi küresel gıda krizidir. Krizin küresel olmasının sebebi komşuda pişer bize de düşer misali dünya artık çok küçüldü. Sınır tanımayan etkileşim teknolojinin etkisiyle artık daha çok arttı. Kirlenen kaynaklar, küresel ısınmaya neden olan sera etkisi olan gazların emisyonunun önlenememesi, artan küresel ısınma, su kaynaklarının azalması, var olan su kaynakların ve tarım alanlarının bilinçsiz kullanılması, uzun zamandan beri kullanılan kimyasal gübre ve tarım ilaçları, tohumun genetiğinin değiştirilmesi ve tarımda uygulanan yanlış politikalar neticesinde gıda krizi her geçen gün varlığını daha çok hissettirmektedir. Üstüne üstlük piyasalardaki spekülasyon yapan tüccarlar sorunun daha da artmasına yol açmaktadır.
Ülke olarak bütün bu gelişmelere karşı hazır olunması gerekir. Burada kolektif bir çalışma ortaya koymak gerekir. Tarım kesimi, kooperatifler, ilgili meslek kuruluşları, akademik çevre, hem günü değerlendirmeli hem de gelecek adına her türlü gelişmeye karşı tedbir almalıdır. Bu sayılan birimleri elbette siyaset yönlendirecek ve tabir caizse orkestra şefliğini yapacaktır. Yoksa kriz var, haydi ithalatı sübvanse edelim, gümrük vergilerini indirelim, kotaları kaldıralım, ihracatı da yasaklayalım şeklinde alınan güya tedbirler spekülatörlerin ekmeğine yağ sürecektir. Bu kolaycılık ve kurnazlıktan sıyrılıp köklü çözümler getirilmelidir. Bunun da yolu tarımı ve hayvancılığı stratejik bir alan olarak kabul etmekten geçer. İnsanın yaşaması için, onun olmazsa olmazı beslenmesidir. Motor için akaryakıt veya alternatif enerji kaynakları ne ise insan için de tarım ürünleri o demektir.
Yurt çapında mağduriyet yaşayan köylünün, çiftçinin sesi, millet adına bir gelecek uyarısıdır. Ürününü ekmekten vazgeçen, geçim için farklı bir sektöre geçen, sesini duyurmak için ürününü döken ve yakan müstahsilin sesine kulak verilmelidir.
AB politikalarıyla tarım kesimi işten el çektirilmekte, her isteyen istediği ürünü ekememekte, üretememektedir. Uygulanan politikalarla Türkiye tarım ürünleri ithal eder hale getirilmiştir. Bunun yorumu en iyi ifadeyle, ülkeyi yönetenler halkı duymamakta, görmemekte ve geleceği öngörememektedir. Ne büyük felaketlerin ülkemizi beklediğini tahmin edememektedir. Oysa gelişmiş dünya devletlerine baktığımız zaman tarıma ne denli önem verdikleri görülecektir. Müstahsile ucuz mazottan tutun da her türlü teşvik verilmesi, ürün maliyetine devletin katkıda bulunması bir devlet politikasıdır. Biz ürünü pahalıya mal ediyoruz, dışarıdan daha ucuza alalım yaklaşımı olsa olsa bir tüccar yaklaşımıdır. Fakat bir devlet yaklaşımı değildir. Olası bir uluslararası siyasi ve askeri kriz aşamasında ihtiyaç duyulan gıda maddeleri altın değerinde olacak, belki altından da değerli olacaktır. İşte büyük devlet, iyi günü de kötü günü de hesap ederek hareket eden devlettir.
Bu anlamda siyasilere bakıldığında her birinin programında esas olanın bizi bu duruma düşüren AB politikaları olduğu görülecektir. Burada farklı olan tek parti programı, BTPnin parti programıdır. Programda tarım sektörü, stratejik bir sektör olarak ele alınmıştır. Bırakınız üretim kısıtlamasına gitmeyi programda Türkiye bol suyu, zengin toprak alanları ve değişik iklim şartlarıyla bugünkünden kat kat daha fazla üretim yapabilecek kapasiteye ve potansiyele sahip bulunmaktadır denmektedir. Tarımı kalkındıracak, köylüyü, çiftçiyi karlı kılacak; üretimi arttıracak her türlü tedbirin düşünüldüğü programda tam bir tarım reformu öngörülmektedir.
Dünya küresel gıda krizi yaşarken, biz kriz yaşayan değil, bu ortamda üretimini arttırarak hem dünyayı besleyen, hem de ekonomik ve siyasi bir güce sahip olan bir devlet olabiliriz. Bizden söylemesi.