Dünya çelişkiler yumağı haline gelmiş durumda. Propaganda imkânını elinde bulunduranlar ortalığı velveleye vermekte, basın ve yayının sihri ile doğru ile yanlışı yer değiştirmektedir. Elinde ölçüsü olmayanlar rahatlıkla suyun akış yönüne doğru kürek çekmektedir. Özellikle AKPnin hükümete gelmesiyle daha yoğun olarak görmeye başladığımız dinlerarası diyalog- medeniyetler buluşması, projeleri bu kabilden çalışmalar. Hemen belirtmekte fayda var. Burada söz konusu olan, din mensupları arası diyalog değil, dinlerarası diyalogdur. Yani Müslümanla, Hıristiyanın arasında diyalog geliştirmek değil, İslamiyetle, Hıristiyanlık arasında diyalog geliştirmektir. Yani tahrif olmamış İslamın yapısını bozmak, yeni bir din anlayışıyla Müslümanları dinden uzaklaştırmak medeniyetimizin köklerini dinamitlemektir.
Başbakan Erdoğan ile İspanya Başbakanı Zapateronun başkanlığındaki BM Genel Sekreteri Annanın da katılımıyla yapılan Medeniyetler İttifakı Projesi, basına Üç dinin mensuplarının barış içinde yaşadığı Endülüs Devletinden 1250 sene sonra İstanbulda Dünya Barışı İçin Medeniyetler İttifakının temeli atıldı şeklinde kamuoyuna yansıtıldı.
Tamamen batı haçlı dünyasının eseri olan Medeniyetler Buluşması projesi, Müslümanların din anlayışlarını ellerinden almaya dönük çalışmalardır. Ilımlı İslam adı altında İslamdan uzaklaşacak olan insanlardan teşekkül eden toplumlar kendi medeniyetlerinin dinamiklerini de kaybedeceklerinden bunlarla mücadele hiç de zor olmayacaktır. Tarih bunun örnekleri ile doludur. Türk milletine karşı yürüttüğü haçlı seferleri ile Anadoluyu eline geçiremeyen batı bu defa Türk unsurunu bertaraf etmek, İslamın şecaat duygusunu elinden almak için sinsice bu oyunlara başvurmaktadır. Dünya barışı adı altında medeniyetler buluşması çalışmaları yapılarak sözde güven ortamı oluşturmak istenmektedir. İşin ilginç tarafı hep bu diyalog ve hoşgörü çalışmaları, ezilen, horlanan Müslümanlara yönelik yapılmaktadır. Batılılara dönük bir diyalog çalışması yapılmamaktadır. Gerekçe hazır, güya Müslümanlar terör yanlısı olarak hep yanlış yapa gelmişlerdir. Vizyonlarını düzeltmeleri gerekmektedir. Oysa tarih boyu bakıldığında, terör yanlısı olan Müslümanlar değil, hep batılılar olmuştur. Dünya savaşlarını onlar çıkartmıştır, durduk yere İslam coğrafyasının sınırlarını değiştirmek, sömürge haline getirmek için onlar saldırmıştır, atom bombasını onlar kullanmıştır, hatta kendi insanının bile etini kasap dükkânlarında onlar pazarlamıştır. Türklerin ise tarihleri tertemizdir, kahramanlıklarla doludur. İslamiyette kul hakkı yemek yoktur. Dönem dönem dünyamızdan buldukları ajanlarla medeniyetimizi töhmet altında bırakmak istemişlerdir.
Delikanlı bir mücadele ile Türkü alt edemeyen Haçlı zihniyeti, Hıristiyan ve Müslüman dünyası arasında yaşanan çatışmaları, güya gidermek adına manevra üstüne manevra yapmakta. Sözde savaşları engellemek ve dünyada barışı tesis etmek için diyalog çalışması yapanlar bilsinler ki, haçlı dünyası, Anadolu topraklarını ve İslam coğrafyasını ellerine geçirmedikçe iddialarından vazgeçmeyecektir. Propaganda imkânları ile yine yaygarayı koparacaklardır. Burada mesele din meselesi değil, toprak meselesidir. Oysa, İslamın diğer dinlere bakışı açık ve nettir. Müslümanın Hıristiyanla bir sorunu yoktur. Senin dinin senin içindir, benim dinim benim içindir anlayışı vardır. Yani dinde zorlama yoktur, hele terör anlayışı hiç yoktur.
Tarihte dinlerarası diyalogun en yoğun yaşandığı ülke İspanya (Endülüs) dır. Nitekim örnek olarak da İspanya gösterilmektedir. Endülüs (Güney İspanya) de hüküm süren İslam medeniyeti 700 lü yıllarda kurulmuş ve büyüyerek tam sekiz asır devam etmiştir. Batılılar da gelip burada ilim tahsil etmiştir. Üstelik batılı, Endülüsün etkisi altında kalarak Reform ve Rönesansı gerçekleştirmiştir. Ancak son dönemlerinde haçlının oyununa gelen Endülüslü Müslümanlar, Hıristiyan ve Yahudilerin başlattıkları dinlerarası diyalog çalışmasına uymuşlardır. İslamın yasaklamasına rağmen, dinin itikadi esaslarından taviz vererek bugünkü ifade ile ılımlı İslamı hâkim kılarak gayri müslümlere kız verme noktasına bile geldiler. Gafletin arttığı bir zaman diliminde ise Hıristiyan ordularının ansızın saldırıları sonucunda, hem canlarını, hem mallarını, hem de vatanlarını kaybetmişlerdir. Endülüste taş üstünde taş bırakılmamıştır, Hatta bütün ilmi eserler yakılmış, Kurtuba nehrine atılan kitap küllerinden dolayı, nehir aylarca adeta ağlarcasına mürekkep renginde akmıştır. İşte diyaloga örnek gösterilen Endülüsün akıbeti budur. Ve bugün Endülüs Başbakanı tecrübeli bir edayla Endülüsteki sonu Türkiyeye, İslam coğrafyasına taşımaya çalışmaktadır. Kimin desteğiyle Tayyip Erdoğanın, Mehmet Aydının, Annanın ve diğer siyasilerin desteğiyle.
Kuvvacılar, Vatanseverler, Ulusalcılar, Milliyetçiler hâsılı vatanın bölünmez bütünlüğü, milletimizin birliği konusunda kararlı olanların ses vermesi, seslerini çığlık haline getirmesinin zamanı gelmedi mi?
Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi