Mübarek ramazan ayı münasebetiyle yoğun olarak iftar programları yapılıyor. Herkes eşiyle dostuyla buluşuyor. Bu vesileyle insanlar birbirinden haberdar oluyor. Dertler ve sevinçler paylaşılıyor.
Bu vesileyle iki iftar programının altını çizmek isterim.
Birincisi Prof. Dr. Haydar Baş beyin Ramazanın ilk gününden itibaren yurdumuzun dört bir yanında milletiyle yaptığı iftarlar. BTP Genel Başkanı Sayın Baş, ailesiyle çoluk çocuğuyla değil de, milletiyle iftar yapmayı tercih ediyor. Bu anlamda köy demeden kent demeden millet ile kucaklaşıyor. Aynı sofraya oturuyor ve onlarla aynı havayı teneffüs ediyor. Milletimin derdini dinliyor ve çözümler üretiyor. Tarım kesimi zaten bitmiş durumda. Ekmesek mi zarar etsek ekmesek temi zarar etsek diye düşünen halk ekmeden zarar etmeği tercih etmiş durumda. Gezdiğimiz o verimli Anadolu topraklarının ekilmemiş ve biçilmemiş olduğunu üzülerek müşahede ediyoruz. Esnafa bir vur bir ah işit misali hemen size siftahsız kapattığı günlerden bahsediyor. Kısacası çoluk çocuk Anadolu iş bekliyor, aş bekliyor. O kadar anlamlı sahneler yaşanıyor ki, yeri geldiğinde bu hatıralara değineceğiz. Ancak şunu söyleyebiliriz ki Sayın Başın söylediklerini insanımız adeta suya hasret toprak gibi yutuyor. Bu güne kadar bütün siyasileri denemiş ve fakat beklediğini bulamamış halkımız, Sayın Başın kıymetini daha iyi anlıyor. Bu güne kadar milleti temsilen idareyi devralanların bir projesi olmadığı için memlekete bir faydaları dokunmadı. Üstelik şahsi menfaatlerini öne çıkartanlar, milletin kanını da emdiler. Güncel olan Almanya Frankfurt ta görülen deniz feneri davası herkes tarafından ibretle izlendi. Alman resmi makamları Almanyanın en büyük dolandırıcılık olayıyla karşı karşıya olduklarını söyleyerek, suçlulara gereken cezaları verdi. Sırada bu davanın Türkiye ayağı da var. Yolsuzluklara damardan gireceğiz diyenlerin üstlerinden de fena kokular gelmeye başladı.
Sayın Baş onlarca yıldan beri ne demişse, tarih onu hep haklı çıkarttı. Dünyamızda ve yurdumuzda ki gelişmeler hep onu haklı çıkarttı. Yaşanan ekonomik tablo, siyasi gelişmeler sayın Başa ne kadar da ihtiyacımız olduğunu gösteriyor.
Gelelim bir başka iftar buluşmasına Başbakan Tayyip Erdoğan büyükelçilerle iftar buluşması yapıyor ve Vatikan temsilcisiyle aynı masada iftar yapıyor. Bu iftar(!) buluşmasını sıhhatli bir mantıkla ifade etmek mümkün değil. İşin bu boyutuna da girecek değiliz. Yemekte Sayın Erdoğanın yaptığı konuşma iflaslarının ikrarı olmuştur. Erdoğan, Türkiyenin AB üyelik sürecinde, ABnin sürekli fasılları açıp kapattığından bahsediyor. Ve artık kapıların açılmadığından bahisle dert yanıyor. Bu konuşmanın iftar yemeği adı altındaki bir ortamda ifade edilmesi de ayrı bir taviz ve zafiyet işaretidir. Açılır ve kapanırdı, ama daha sonra ne yazık ki sadece açmak... Adeta böyle kuyudan kovayla su çekmeyi bırakın attığınız o kova orada takılıp kalıyor, çıkarabilene aşk olsun, bu hale getirdiler diyerek AKP hükümetlerinin ana gayesi haline getirilen AB sürecinde gelinen noktayı ifade ediyor. Bakın şu cümlelere bizden öncekilere nasıl hangi hakları tanıdıysanız, bize de aynı hakkı tanıyın. Başka birşey istemiyoruz. Eğer bizi yük olarak görüyorsanız, o da ayrı bir konu, bunu da bize açıklayın, ama Türkiye yük olmaya değil, yük almaya geliyor. Türkiyeyi böyle tanıyın, böyle bilin. Artık söze ne hacet.
Sayın Erdoğan bir dost sofrasında iftar nedeniyle bir arada bulunulduğunu belirtiyor. Anlaşılan sayın başbakan hala diplomasiyi yanlış okuyor. Dış politikada dost ve düşman kavramlarının yeri yoktur. Dış politikada esas olan milletin ve devletimizin ali menfaatleridir. Yani karşılıklı işbirliğidir. Hem bizi aldatıyorsunuz diyor hem de dostluktan bahsediyor.
Şimdi hatırlatmanın tam vaktidir. BTP Genel Başkanı Sayın Prof. Dr. Haydar Baş 20 yıldan beri, 30 yıldan beri her fırsatta Türkiyeyi Avrupa Birliğine almazlar demesine rağmen, kulaklarını tıkayanlar, gözlerini kapatanlar kaybetmiştir. Yalnız kendileri kaybetmekle kalmamış; milletin ve devletin de kaybetmesine sebep olmuşlardır.