Bu dünya ol ahiretten içeri / Aşıkın yeri var kimseler bilmez
Yunus öldü diye sela verirler / Ölen hayvan imiş, AŞIKLAR ÖLMEZ / Yunus Emre
ÖLÜMÜ TEFEKKÜR
Çocukluk yıllarımda rahmetli dedem beni mahallenin camisine götürürdü. Bazı vakit namazlarından sonra camiye cenaze getirirler ve bunların namazları kılınır, cenaze omuzlarda taşınarak kabristana götürülürdü. Bu tablo beni oldukça etkilerdi. Eve geldiğimde annem halimden anlamış olacak ki, beni dizi dibine oturtur ve başlardı kabir hayatını anlatmaya. Diyebilirim ki, dinlerken neredeyse nefesimi tutar her bir kelimeyi anlamaya çalışırdım. Aradan yıllar geçmişti, fakültede okuyor ve yaz tatili için memlekete gelmiştim. Kardeşim de tatildeydi ve kendisine arkadaşından gelen bir mektubu bana okuttu. Mektupta ölüm hali ve ölümden sonra ki yaşananlar anlatılıyordu. Okuduklarım o günkü gibi hafızamda canlılığını muhafaza ediyor. Nasıl canlılığını korumasın ki, ölüm biz faniler için her gün tazeliğini koruyan bir gerçek. Bir kere ölümün yaşı yok. Yaşın küçük veya büyük olması ölüme engel değil. Sonra, ölümün zamanı yeri ve şekli de belli değil. Hatta ölümcül hasta başında bekleyen refakatçilerin öldüğü; her an ölümü beklenen hastaların ise, sağ-salim ayağa kalktığı bile rastlanan hadiselerdendir.
Ölüm her ne kadar bir gerçek de olsa, insanoğlu kendi kendinin öleceğini pek de idrak edemez. Yaşama arzusu ölümün üzerine bir perde olur. Çoğumuzun dedesi ölmüştür. Veya dedemizin dedesi ölmüştür. Dedemizin dedesinin döneminden hiç kimse ama hiç kimse bugün yaşamamaktadır. Yani hepsi ölmüştür. Gelelim bize ve bizim çağımızda yaşayanlara bizden birkaç kuşak sonrası düşünelim. Bu pencereden baktığımızda ölümün ne kadar gerçek olduğu anlaşılacaktır. Ne kadar işimiz gücümüz olursa olsun, bitiremediğimiz ne kadar meşguliyetimiz olursa olsun ömrümüzün son bulmasıyla hepsine nokta konacaktır. O halde madem imtihan dünyasındayız; aldığımız nefesin, attığımız adımın, işlediğimiz her bir fiilin bir yüzü mutlaka ahreti hesap gününü hatırlatmalıdır.
Ölüm, varlığın sonu değildir. Ölüm, dünya hayatının sonu, ahiret hayatının başlangıcıdır. Ölüm bir bakıma, dünya imtihanının bitmesi ve yeni bir âleme yelken açmadır. Nitekim hadisi şerifte insanoğlu uykudadır, ölünce uyanır buyrulmaktadır. Yine hadisi şerifte ölmeden önce ölünüz buyrularak uyandırılmadan uyanmamız da istenmektedir. Gafil olduğumuz ahiret hayatını idrak etmemiz ve ölüm ötesini bizzat idrak etmenin gereği olarak Allaha kâmil manada kul olmamız, kulluğun gereği olarak istenmektedir. İşte bu mertebeye çıkabilmek için yapılması gerekenlerden bir tanesi de ölümü çokça hatırlamaktır. Peygamber efendimiz ölümü günde 20 defa ananların şehitlik mertebesine yükseleceğini müjdelemektedir. Hadisi şerifte Ölümü çokça anınız. Şayet zenginlik halinde ölümü hatırlarsanız, gamlı ve kederli olursunuz. Fakirlik halinde hatırlarsanız, size genişlik gelir. buyrulmaktadır.
Resulüllah S.A. efendimiz, bir başka hadis-i şerifinde ise, şöyle buyurmuştur :
Hesaba çekilmeden evvel, kendinizi hesaba çekiniz. Tartıya vurulmadan önce kendinizi tartınız.
KABİR HAYATI
İnsanoğlunun ölümünden sonra ahiret ile arasındaki dönem berzah alemidir. Kişi ölmekle yeni bir aleme geçer veya yeni bir aleme doğar diyebiliriz. Ayeti kerimede "Her can ölümü tadacaktır. Sonunda Bize döneceksiniz. (Ankebut 29/57)" buyrulmaktadır. Yani yok olmak değil, bir tatmak vardır burada. Ölen insan duyar ama cevap veremez. Üstelik berzah âlemini yaşama yetisi de kazanır yani bir bakıma uykudan uyanır.
Ölen insan etrafındaki sevenlerinin feryatlarını duyar, hisseder ancak ölenin kendisi olduğunu bilmez. Yıkarlar, kefenlerler ve cenaze namazını kılarlar. Mezara defnederler. Üzeri toprakla kapatılır. Telkini de verilir. Ve cemaat kabri terk etmeye başladığında ölü şahıs işte tam da bu sırada ölen şahsın kendisi olduğunu anlar. Anadolu da buna başı laht taşına değdi ifadesi kullanılır.
Yapayalnız kaldığı kabirde münker ve nekir melekleri gelir ve sual sorarlar. Kabirde kendisine dünyada iken îmân edip etmediği Rabbi, dîni ve peygamberi hakkında onu sorguya çekerler.
"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte Ensar'dan bir adamın cenâzesini defnetmek için çıktık, kabre geldiğimizde kabir henüz kazılmamıştı. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- oturunca, biz de onun meclisine saygıdan dolayı sanki başımızda kuş duruyormuşçasına hepimiz hareketsiz bir şekilde onun etrafında oturduk. Elinde bir çubuk vardı ve düşünceli bir şekilde çubuğun bir ucuyla yeri eşeliyordu. Başını kaldırdı ve -iki veya üç defa-: 'Kabir azabından Allah'a sığının, buyurdu. Sonra şöyle buyurdu: Mümin kul, dünyadan ayrılmak ve âhirete yönelmek üzere olduğunda ona gökten yüzleri sanki güneş gibi olan beyaz yüzlü melekler iner. Yanlarında cennet kefenlerinden ve kokularından vardır. Onun görebileceği yere otururlar. Sonra ölüm meleği gelir, baş tarafına oturur ve şöyle der: Ey güzel ruh, çık ve Rabbinin mağfiretine ve rızâsına gel. Bunun üzerine o ruh, tulumun ağzından damlayan bir damla gibi çıkar ve ölüm meleği onu alır. Ölüm meleği, mü'min kulun ruhunu aldığında, melekler onu göz açıp kapayacak kadar -bir an olsun bile- ölüm meleğinin elinde bırakmazlar. Onu ölüm meleğinin elinden alırlar ve bu kefene koyarlar. O ruhtan, yeryüzünde bulunan en güzel mis kokusu gibi bir koku çıkar. Onu melekler arasından geçirirken: Bu güzel ruh nedir? derler. Dünyadaki en güzel isimlerini söyleyerek: 'Falan oğlu falandır' derler. Dünya semâsına ulaşıncaya kadar çıkarırlar. Melekler onun için kapının açılmasını isterler. Onlara kapı açılır. Bunun üzerine yedinci semâya ulaşıncaya kadar her semâda bulunan Allah'a yakın melekler o ruha eşlik ederler. Nihâyet Allah -azze ve celle- şöyle buyurur: 'Kulumun amel defterini, İlliyyîn'e yazın ve ruhunu yeryüzüne geri gönderin. Çünkü ben, onları ondan (topraktan) yarattım ve yine ona döndüreceğim. Bir defa daha onları (hesaba çekmek üzere) topraktan çıkaracağım.' Bunun üzerine mü'min kulun ruhu bedenine iâde edilir. Ardından iki melek yanına gelip onu oturturlar ve:
Rabbin kimdir? derler.
Mü'min kul: Rabbim Allah'tır, der.
Onlar: Dînin nedir? derler.
Mümin kul: Dînim İslâm'dır, der.
Onlar: Size gönderilen adam hakkında ne dersin? derler.
Mümin kul: O Allah'ın elçisidir, der.
Onlar: Sana bunları bildiren nedir? derler.
Mümin kul: Allah'ın kitabını okudum, ona inandım ve onu tasdik ettim, der.
Bunun üzerine semâdan bir ses gelir: Kulum doğru söyledi.Cennet'ten bir yer döşeyin (makamını hazırlayın), onu cennet elbiselerinden giydirin ve ona cennetten bir kapı açın, der. Bunun üzerine ona cennetin esintisinden ve güzel kokusundan kokular gelir, gözünün görebileceği yere kadar kabri genişletilir. Sonra ona, güzel yüzlü, güzel elbiseli ve güzel kokular içerisinde olan birisi gelir ve seni mutlu edecek şeyle sevin. Bu gün sana va'd olunan gündür, der. Bunun üzerine o: Sen kimsin? Senin o hayırlı yüzün nedir, der. O: Ben, senin sâlih amelinim der. Bunu işitince,Yâ Rabbi! Kıyâmeti çabuk kopar ki, âileme ve malıma kavuşayım, der.
Kâfir kul, dünyadan ayrılmak ve âhirete yönelmek üzere olduğu zaman, yanlarında kaba ve sert elbise olan siyah yüzlü melekler gelir ve onun görebileceği bir yerde otururlar. Sonra ölüm meleği onun yanına gelip başucunda oturur ve ona: Ey pis ruh, haydi çık! Allah'ın öfkesine ve gazabına gel! der. Bunun üzerine ruhu bedenine dağılır ve ıslak yüne dolaşan pıtrağın yünden çekilip çıkarıldığı gibi, ölüm meleği onun ruhunu bedeninden çekip alır (ruhu bedeninden güçlükle ayrılır). Ölüm meleği ruhunu alınca da, melekler onu göz açıp kapayacak kadar -bir an olsun bile- ölüm meleğinin elinde bırakmazlar. Onu ölüm meleğinin elinden alırlar ve kaba ve sert elbisenin içine koyarlar. Ondan yeryüzünde bulunan en pis leş kokusu gibi bir koku çıkar. Onu semâya yükseltirler. Her semâda bulunan meleklerin yanından geçerken onlar: "Bu pis ruh kimindir? derler. Melekler, dünyadaki en kötü ismini söyleyerek: "Falan oğlu falandır, derler. Dünya semâsına gelince, onun için semânın kapılarının açılmasını isterler, fakat ona kapılar açılmaz. Sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu âyeti okudu:"(Öldükleri zaman) onlar (ın ruhların)a gök kapıları açılmaz ve deve, iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremezler. Suçluları işte böyle cezâlandırırız."(A'râf Sûresi: 40)
Allah -azze ve celle- şöyle buyurur: "Onun amel defterini Siccîn'e ( en aşağı tabakaya) yazın". Sonra onun ruhu, gökten yere fırlatılıp atılır. Sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu âyeti okudu: "Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o, gökten düşüp de parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış veya rüzgâr onu uzak bir yere sürükleyip atmış kimse gibidir." (Hac Sûresi:31).
Ardından ruhu bedenine iâde olunur da (Münker ve Nekir adlı) iki melek ona gelip yanına oturur ve:
Rabbin kimdir? derler.
Kâfir kul: Hah
Hah
Bilmiyorum, der.
Onlar: Dînin nedir? derler.
Kâfir kul: Hah
Hah
Bilmiyorum, der.
Onlar: Size gönderilen adam hakkında ne dersin? derler.
Kâfir kul: Hah
Hah
Bilmiyorum, der.
Bunun üzerine semâdan bir ses: 'Yalan söyledi, ona cehennem'deki yerini hazırlayın ve ona cehennemden bir kapı açın' der. Cehennem ateşinin sıcağından ve sıcak rüzgârından gelir ve kaburgaları birbirine geçecek şekilde kabri ona daraltılır. Çirkin yüzlü, kötü elbiseli ve pis kokulu bir adam ona gelir ve şöyle der: Seni üzecek şeye sevin! Bu gün, va'd olunduğun gündür. Kâfir ruh ona: Sen kimsin? Çirkin yüz kötülük getirdi, der. O da: Ben senin çirkin amelinim, der. Bunun üzerine: Rabbim! Kıyameti koparma, der." ( İmam Ahmed, hadis no: 17803, Ebû Dâvûd, hadis no: 4753, Elbânî "Ahkâmu'l-Cenâiz", sayfa: 156'da "hadis sahihtir" demiştir.)
Osman bir kabrin üzerinde durduğu zaman sakalını (gözyaşlarıyla) ıslatıncaya kadar ağlardı. Kendisine: Cennet ve cehennem zikredildiği halde (cehennem korkusu ve cennet özlemiyle) ağlamıyorsun da bundan (kabir korkusuyla) mı ağlıyorsun? diye sorulduğunda o şöyle demiştir: Şüphesiz ki Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: 'Şüphesiz ki kabir,âhiretin ilk merhalesi (ve dünyanın son merhalesi)dir. Eğer ölü, ondan (kabir azabından) kurtulursa, ondan sonraki merhaleler daha kolaydır.Ondan kurtulamazsa, ondan sonraki merhaleler daha çetindir. 'Osman dedi ki: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: 'Kabirden daha korkunç ve daha dehşetli bir manzara kesinlikle görmedim!" ( Tirmizî, hadis no: 2308, İbn-i Mâce, hadis no: 4567. Elbânî de 'Sahîhu'l-Câmi' (hadis no: 1684) de 'hadis, hasendir' demiştir. )
HESAP MİZAN TERAZİ, SIRAT
İkinci sura üflendiği zaman cesetler yerde toplanırlar. Ayeti kerimede «Sizi nasıl yarattı ise, öyle ona döneceksiniz.» (7/29)
«Sizi topraktan yarattık; sizi toprağa çevireceğiz; ikinci kez topraktan çıkaracağız.» (20/55) buyrulmaktadır.
Kıyamet kopuyor. Güneş o kadar yeryüzüne yaklaşmıştır ki insanların beyni fokur fokur kaynamaktadır. O dehşetli günde insanlar grup grup ayrılmışlar. Ümmet-i Muhammed Livaül Hamd sancağının altında toplanmıştır.
Kıyamet günü hesap mizan terazide günah ve sevaplar tartılacak. Günahı ağır gelenler adaleti ilahi gereği cehenneme; sevabı ağır gelenler adaleti ilahi gereği cennete gidecektir. Sırat köprüsü de cehennem üzerinde kurulmuş bir köprüdür. Kıldan ince kılıçtan keskin olarak tanımlanan bu köprünün mahiyeti, üzerinden geçen kişinin iman ve ameline göre değişmektedir. Ahiret gününde, herkesin amel defteri kendisine sağ veya sol tarafından verilir. Amel defteri sağ tarafından verilenler cennetlik; sol tarafından verilenler cehennemliklerdir. Bu defterde insanın dünya hayatındayken yaptığı iyi veya kötü bütün ameller kayıtlıdır.
Sevaplar ve günahlar tartılılıyor. Günahı ağır gelenler adaleti ilahi gereği cehenneme; sevabı ağır gelenler Lütfi ilahi gereği cennet ve cemalullaha mazhar oluyorlar.
Ahiret hayatında iman ehli insanlar şefaat ehlinin şefaatine mazhar olacaklardır. Peygamberlerin ve Allah katındaki dereceleri yüksek olanların Allah'a yalvarmaları ve dua etmeleri yani şefaat etmeleri ile günahı olan müminlerin günahları bağışlanacak, günahı olmayanlar ise daha yüksek derecelere erişeceklerdir. Kafir ve münafıklar için şefaat söz konusu değildir.
"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşrolursunuz" Hadisi şerifi bize dünyanın ahretin tarlası olduğunu da beyan etmektedir. Müminlerle haşrolmak için, imanla göçeceğiz; imanla göçmek için, salihlerle birlikte Allahın razı olacağı bir hayat yaşayacağız. Allahtan duamız ve niyazımız dünya hayatımızın, ölümümüzün, kabir hayatımızın, hesabımızın, sıratımızın kolay ve güzel olması ve cennetiyle cemaliyle müşerref olmamızdır. Bu manada Peygamberimizin ve Allahın dost kullarının şefaatinden Rabbim bizleri mahrum eylemesin.