Avrupanın merkezinde, Müslümanların yaşadığı şirin mi şirin bir yer vardır. Buralar Fatih Sultan Mehmet döneminde İslamlaştırılan, Boşnakların yaşadığı topraklardır. Batılılar bir Müslüman nüfusun tam da Avrupanın göbeğinde yaşamasına hiç mi hiç tahammül edememektedir. Bu nüfusu devre dışı bırakmak için insanın aklına gelen ve gelmesi mümkün olmayan her türlü melaneti işlemektedirler. Bazen bu işlenen cürümler bir katliamdan ziyade bir soykırım karakteri taşımaktadır.
19921995 yılları arasında yaşanan Bosna Savaşı, dünya tarihinde ki en karanlık tablolardan birisidir. Uluslararası örgütlerin raporuna göre Bosna Hersekte 200.000 Boşnak hayatını kaybetmiştir. Saraybosna yıllarca Sırpların kuşatması altında kalmış; her bir ev ve işyeri Saraybosnanın çevresindeki tepelere yerleştirilen keskin nişancıların hedefi olmuştur. Savaştan yıllar sonra yaptığımız Saraybosna ziyaretimizde evlerdeki mermi izleri hala duruyordu. Bunların ortadan kalkması için şehrin yeniden imar edilmesi gerekiyordu.
Bu savaşta Boşnaklara yapılan zulmü anlatmakla bitirmemiz mümkün değil. Ancak yıldönümü olması sebebiyle Srebrenitsadan bir miktar bahsedelim. Saray Bosnadaki kuşatmadan kurtulmayı başaranlar Srebrenitsaya sığınırlar. Burası Birleşmiş Milletler (BM) kontrolünde güvenli kabul edilen bir bölgedir. BM gücü, güvence garantisi vererek Boşnaklardan silahlarını isterler. BMye güvenen Müslüman Boşnaklar silahlarını teslim ederler.Fransız komutan ve Hollandalı askerler Srebrenitsayı vicdanların kabul etmeyeceği şekilde korumasız bırakırlar.Bunun üzerine 11 Temmuz 1995 günü Srebrenitsaya giren Sırp güçleri yaşları 14 ile 75 arasında değişen 8 bini aşkın korumasız Müslüman Bosnalı erkek ve çocukları acımasızca katlederler. Kadınlara ise tecavüz edilir. BM barış gücü ise bütün bu yaşananlar karşısında seyirci durumundadır.13 yıldan beri Srebrenitsa ve çevresinde hala toplu mezarlar bulunmakta ve cesetler çıkarılmaktadır. Yaşanan acı sürekli kendini tazelemektedir. Acının diğer bir yüzü ise adaletin yerine gelmemiş olmasıdır.
11. Temmuz günü 30 bini aşkın çoğunluğu kadın olan Boşnakların katılımı ile bir cenaze töreni düzenlendi. Katliamda yaşamını yitiren, toplu mezardan çıkarılan ve DNA testi ile kimlik tespiti yapılan 307 kişi yeniden gömüldü. Gözyaşları sel oldu bu merasimde. Kimisi kocasının kimisi evladının tabutu başındaydı. Bundan tam 13 yıl önce Sırpların katliamına maruz kalmışlardı bu insanlar.
Srebrenitsada yakınlarını yitiren 6 bine yakın kişinin, BMye ve Hollandaya karşı olayda ihmalleri olduğu gerekçesiyle açtığı davanın sonucu ne oldu biliyor musunuz? Hollandanın Laheyindeki mahkeme, BMnin uluslararası alanda dokunulmaz olduğunu söyleyerek, davayı reddetti.
Üstelik savaş suçlusu eski siyasi lider Radovan Karadziç ve General Rako Mladiçin hala serbest olması da dünya kamuoyuna bir mesaj niteliği taşımaktadır.
Bu katliam, yapanın yanına kar kaldı zannediliyor. Aslında ortada kar yok. Ortada insanlığın ciddi bir kaybı var. Ortada teröre prim veren bir yaklaşım var. Benim teröristim seninkinden daha iyidir yaklaşımı var. Toplumu şiddete sevk etme ve bir başkasına yaşam hakkı tanımama kültürü var. Bosna Hersek ziyaretimizde duyduğumuza göre Sırp ve Hırvat aileler her yemek vakti sofrada çocuklarına sizin babanız, dedeniz de bizimle beraber olabilirdi, ancak onları Boşnaklar öldürdü demektedirler. Boşnaklara ise ılımlı İslam propagandası ile kaynağından uzaklaştırılmış Hıristiyan kültürüne yaklaştırılmış bir din anlayışı aşılanmaya çalışılmaktadır. Bu çalışmalar bile yakın gelecekte yeni bir soykırım planlandığının en büyük göstergesidir.
Avrupanın, BMnin gerçek yüzünü görmek mi istiyorsunuz. İşte size Srebrenitsa. Yetmedi mi işte size Afganistan. Bu da mı yetmedi işte size Irak. Göreceksiniz ki, hepsinde aynı şablonlar kullanılıyor. Eğer bu da yetmedi derseniz korkarım ki yarın Türkiye aynı hal ile hâllenebilecektir.
Bosna bizim dedelerimizin yadigârıdır. O halde parlamentomuz bu yaşanan drama sahip çıkmalıdır. Soykırımın hesabını sormalıdır. Uluslararası arenada, yaşanan soykırımı gündem etmelidir. Haklının hakkını bulması; haksızın haddini bilmesi için gayret sarf etmelidir. Yapılan haksızlıklar karşısında suskun kalmak, zalimin zulmünü daha çok arttıracaktır.
O halde dış politikamızın teslimiyetçi çizgiden, ulusal çıkarlarımızın temini çizgisine getirilmesi gerekmektedir. Büyük devlet olmanın yolunun da onurlu bir dış politika izlemekten geçtiğini unutmamak gerekir.