Hindistan’ın nüfusu yaklaşık bir milyar iki yüz elli milyon civarındadır. Bu nüfusun 500 milyonunun evsiz, barksız, aç ve sefil olarak sokaklarda yaşadığı tahmin ediliyor. Hep merak etmişimdir, bu kadar insanın perişan yaşadığı bu ülkede neden sosyal patlamalar olmuyor diye.
Hindistan’ın sosyal yapısı incelendiğinde, kast sistemi denilen sınıfsal bir yapı çıkar karşımıza. Bu sisteme göre toplum dört sınıftan oluşur. 1- Yöneticiler 2- Brehmenler (Budist din adamları) 3- Tüccarlar 4- Fakirler (hind fakirleri).Sınıfların birbirleri ile kız alıp vermeleri sistem gereği yasaklanmış olup ancak herkesin kendi sınıfı ile evlenmesine müsaade edilmiştir. İşte, bu kast sistemi gereğince, fakir bir ailede doğan insan fakir olarak yaşamaya, fakir olarak ölmeye mahkûm edilmiştir.
Üst sınıfta yaşayanlar ise köşkler, saraylar, güzel elbiseler, iyi yiyecekler, her türlü rahatlık, ne isteseler anında gerçekleşebilen imkânlar içerisinde hayal et gerçekleşsin biçiminde adeta cennette yaşamaktadırlar
Peki, 500 milyon insanın sömürülmesine aç, sefil, perişan, yoksul ve sürünerek yaşamasına neden karşı çıkılmıyor, insanlar neden bu sefilliğe boyun eğerek rıza gösteriyor. Yapılan araştırmada karşımıza Hindistan’ın dini inancı olan Hinduizm çıkar. Hindu dininde Reankasyon denilen bir inanç sistemi vardır. Bu inanca göre insanlar belli bir olgunluğa erişene kadar öldükten sonra defalarca dünyaya gelir giderler, bu gelgitler bazı kimselerde 6- 7 defaya kadar çıkabilir.
Budist inancına göre İnsanlar uysal olur, haline isyan etmezse, yukarı sınıftaki insanları rahatsız etmeden uyumlu bir hayat sürerse öldükten sonra tekrar dünyaya geldiklerinde Tüccar, Brehmen ve hatta yönetici zenginler sınıfında doğma ihtimali çok yüksektir. Yok, eğer asi, uyumsuz, haline itiraz eden bir davranış sergilerlerse bundan sonraki dünyaya gelişleri, kedi, köpek, fare, solucan, böcek ve hatta bitki şeklinde olacağı inancı insanlara, özellikle fakirlere kabul ettirilmiştir. Fakirler için bir sonraki dünyaya gelişte üst sınıfta doğmak için tek şart uysal olmak ve yukarıdakilerin cennetine asla dokunmamak. Şimdi buraya bir nokta koyalım.
İslam dini günümüze kadar iki yolla gelmiştir 1- İndirilen din (ehl-i beyt yolu ) 2- Uydurulan din (hariciler ve emeviler tarafından oluşturulan yol)
Uydurulan dinde fakirliğin Allahın isteği olduğu, insanların ekonomik ve sosyal yapısının takdiri ilahi neticesinde oluştuğu, Allah’ın taksimatı gereği kimini zengin kimini de fakir yarattığı inancı üzerinde maksatlı bazı tahribatlar yapılmıştır. Bu inanışa göre fakir insan Allah’ın taksimatına rıza göstermeli, itiraz etmemeli kaderine razı olarak yaşamalıdır. Eğer razı olur kaderine boyun eğerse öldükten sonra ahrette Allah onları altlarından ırmaklar akan, içinde hurilerin gılmanların olduğu köşkler ve saraylarla donattığı cennetine koyar. O cennette ne istersen anında emrine verilir, adeta hayal et gerçekleşsin hayatı sürülür. Fakirler için cennete girmenin tek yolu taksimata razı olup dünyada zalim yöneticilerin ve zenginlerin sömürülerine dokunmamaktır.
Eğer asi olup Allah’ın taksimatına rıza göstermezsen Allah’a şirk koşmuş olursun ki, şirk küfürdür, küfre düşen kâfirdir, kâfirin ahrette varacağı yer cehennemdir. Cehennemde ateş, gayya kuyuları, tabutlar, o tabutlarda zehrinin acısı binlerce yıl süren akrepler vardır. Bu durumda senin dünyada ki hayatın cehennem hayatından çok daha iyidir, o halde sakın fakirliğine isyan etme, şu bir tas çorbayı iç ve haline şükret ki menzile varasın bak dünyada bunu bulamayanlarda var diyerek maddi ve manevi tehditlerle sömürmelerine devam etmektedirler. Adeta düzensizliğe karşı sesini çıkarma ve yukarıdakilerin cennetine de asla dokunma denilmektedir. Bu söylediklerini de bazı ayetleri kendi çıkarları istikametinde yorumlayarak ve birkaç uydurma hadislerle de desteklemektedirler.
Şimdi yukarıdaki koyduğumuz noktayı kaldıralım yerine bir virgül atalım, Hindu dininde var olan Reenkarnasyon inancındaki sömürü mantığı ile uydurulan dindeki ahret inancının sömürü mantığı arasında ne fark var. Bu mantığın oluşmasında Hindistanlı Ahmet Faruk sihrindi (imamı rabbaninin) ve onun yolundan giden sarıklı, sakallı, fesli, cübbeli ve şalvarlıların katkısı şüphe götürmez boyuttadır.
Allah haktır, öldükten sonra dirilip hesap vermek haktır, ahret haktır, cennet ve cennetteki nimetler haktır, cehennem ve cehennemdeki azap haktır ve benim bunlara inancım ise tamdır. Ancak İslam’daki ahret inancı hiçbir zaman sömürü aracı olarak kullanılmamalıdır.
Yaklaşık kırk yıldan beri birlik ve beraberlikten yana konferanslar, seminerler, paneller düzenleyen ve tevhidin merkezinin ehli beyt olduğunu ısrarla savunan BTP Genel Başkanı Prf. Dr. Haydar BAŞ, “Allah insanı sürünsün diye yaratmamıştır” diyerek, ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli ile artık fakirliğin bu milletin kaderi olmayacağını, herkes kapısının arkasına “elveda fakirlik hoş geldin zenginlik” diye yazacağını bütün dünyaya haykırmaktadır. Allah milletimize hakkı hakikati görmeyi nasip eylesin ve bizi ahir zaman fitnesi deccalın şerrinden muhafaza eylesin.
Mehmet ALİOĞLU
NOT: İNEKÇİALİOĞULLARI olan soyadımızı ALİOĞLU şeklinde kısaltarak değiştirdik.