ABye dâhil olmak ulusun eğenmenliğini, Brüksele devretmektir. 2000li yılların başında ABnin Türkiyeden sorumlu üyesi Karen Fog Brükselde zamanın Avrupa Birliğinden sorumlu devlet bakanı Mesut Yılmaza , ABne girmek egemenliği, ABye devretmek olduğunu halkınıza söylediniz mi?demiştir. Mesut Yılmaz da, Zaten içerde yeteri kadar problem yaşıyoruz, böyle söyleyerek içerdeki sorunlarımıza sorun eklemeyin demiştir. ABye evet demek; ABnin bayrağını, parlamentosunu, AHİMi kabul edip Brükseli başkent olarak kabullenmektir.
Şunu anlayamıyorum gönlünü ve fikrini ABye teslim edenler, biz kendi kendimizi idare edemiyoruz, bizden adam olmaz, bizi Avrupalılar idare etsinler, sistemlerimizi oluşturamıyoruz, bizde kafa yok mu demek istiyorlar. Her ne kadar böyle demek istemeseler de bu anlayış o manaya gelir.
Bu anlayış acizliğin ifadesidir, kendini ve tarihini bilmemek ve tanımamaktır. Tarihte 16 tane imparatorluk kurmuş, bir neslin evlatları nasıl böyle bir acizliğe düşebilir. Üzüldüğüm noktalardan bir tanesi de bu düşünceye sahip olanların çoğu aydın dediğimiz eğitim seviyesi yüksek olan insanlardır.
Tarih tekerrür ediyor, Osmanlının son dönemlerinde bazı aydınlar, bizden adam olmaz, biz kendimizi idare edemeyiz, bizi İngilizler, Almanlar, Fransızlar idare etsin diyorlardı. Bazı aydınlar da hangi bölge hangi ülkenin işgalindeyse o bölgeyi, o ülke idare etsin diyordu. Bugün AB sevdalılarıyla dönemim mandacı zihniyete sahip aydınları paralellik arz ediyor.
Mustafa Kemal Paşa ve Arkadaşları mandacı anlaşışı reddederek, bağımsızlık benim karakterimdir. Manda ve himaye kabul edilemez, ya istiklal ya ölüm parolasıyla Kuva-i Milliye hareketini başlattı.
Mustafa Kemal Atatürk egemenliği öyle içselleştirmişti ki, uşaklığı ve köleliği hiçbir zaman hazmedememiştir. Bir defasında yabancı bir devlet adamı ile görüşürken, ikram edilmek üzere kendilerine kahve getiren görevli ikram ederken kahveyi fincanın içinden tabağa döker. Atatürk, kıvrak zekâsıyla yabancı devlet adamına dönerek, Bu millete her şeyi öğrettim, başkalarına uşaklığı öğretemedim der. Türk milleti tarihin hiçbir döneminde esir ve köle olarak yaşamamıştır. En bunalımlı dönemlerde liderini çıkartıp Türk milletini esir etmek isteyen güçlere okkalı tokat indirmesini bilmiştir.
Bütün siyasilerin AB teranennisi söylediği bu dönemde bazı sivil toplum örgütlerinin, medya kuruluşlarının bürokratlarının, bilim adamlarının, sermaye sahiplerinin ABD ve AB yanlısı çalışmalarına hız verdiği sırada bir lider çıkıyor.. Ne ABD, ne AB, ne İMF tek çözüm Bağımsız Türkiye diyerek ülkeyi adım adım dolaşıp ikinci Kuvvayi Milliye hareketini başlatıyor.
Bu lider Prof. Dr. Haydar Baş. Kısa zaman sonra mücadelesini, demokratik teamüller doğrultusunda siyasi parti (Bağımsız Türkiye Partisi) ni kurarak sürdürüyor. Ekonomik kalkınmışlığın nasıl olacağının yolunu gösteren, Milli Ekonomik Modelini kitap haline getiriyor. Bilim çevresine sunuyor, konferanslar düzenliyor, her konferansa birçok ülkenin yüzlerce bilim adamları katılıyor ve modelin mükemmelliği anlatan tebliğlerini sunuyorlar. Dün birinci Kuvvayi Milliye hareketi nasıl başarıya ulaştıysa bugünde ikinci Kuvvayi Milliye hareketini başarıya ulaşacağına inancım tamdır. Çünkü bağımsızlık bu milletin karakteridir.
Mehmet İnekçioğlu.