Bütün dünyada olduğu gibi Türkiyede de belli başlı güç odakları vardır. Bunlar, 1- Siyaset 2- Bürokrasi 3- Sermaye 4- Bilim (Üniversiteler) 5- Medya 6- Sivil Toplum Örgütleridir. Siyaset biliminde bu kurumlar baskı unsurları olarak geçer. Bunlar aynı zamanda demokrasilerin de vazgeçilmez kurumlarıdır. Bu kurumlar millet adına, milletin menfaatine hizmet ederler.
1950li yıllardan sonra bu kurumlar aşama aşama yabancı güçlerin kontrolüne girerek, adeta o güçlerin menfaatine hizmet eder duruma gelmiştir. 1970li yıllarda bu kurumlar kullanılarak kardeş kavgaları adam öldürmeler başlamış, sağcı, solcu-laik, anti laik-Kürt, Türk- Alevi, Sünni gibi yapay sorunlarla bu millet parçalanmak istenmiştir. 1980li yıllarda liberal bir yapıya bürünen TC. Devleti, Atatürkün kurduğu yapının dışına çıkarak, devletin fonksiyonlarını özel sektöre devretmiş, devlet küçültülmeye başlamıştır. 1990lı yıllara gelindiğinde ABD ve ABnin önderliğinde başlatılan yenidünya düzenine taşeronluk yapan Türkiye, güç odaklarının da etkisiyle tam anlamıyla kuşatılmışlığın pençesine düşmüştür. Sadece Gümrük Birliğine girmekle ülkemizin 120 milyar dolar civarında zararı olmuştur.
Global, küresel güçler ülkemizde kapitalizm ve liberal yapıyı, sömürüyü hâkim kılmak için demokrasi denilen süslü ifadeler kullanmaktadır. Demokrasi, halkın kendi kendini idare etmesidir. Türkiyede idarecileri halk değil, Atlantik ötesindeki küresel güçler belirler. Onların belirleyip siyaset, bürokrasi, sermaye, bilim, medya ve sivil toplum örgütleri yoluyla millete empoze ettikleri yöneticiler iş başına gelir.
2000li yıllara gelindiğinde siyaset, bürokrasi, sermaye, bilim, medya ve sivil toplum örgütleri büyük oranda küresel güçlerin kontrolüne girmiştir, bütün bu gelişmeler ülkemizin aleyhine olmuştur. Devletin ve milletin malı olan kamu kuruluşları, kamu arazileri, küresel güçlerin ulusal şirketlerine ya satılarak ya da 99 yıllığına kiraya verilerek peşkeş çekilmişlerdir. Bu gidiş bu milletin kendi ülkesinde köle ve ırgat olarak yaşamasının gidişidir.
Bu gidişin tehlikelerini gören siyaset, bürokrasi, sermaye, bilim, medya ve sivil toplum örgütlerinden, vatansever liderlerinden itiraz gelmeye başlayanlar oldu. Tabandan gelebilecek baş kaldırıyı, halkın tepkisini kontrol altına almak için sivil toplum örgütleri ve meslek odalarının başkanlarını değiştirerek, kendi yandaşlarını başkan yapmaları gerekliydi. Genelde esnaf odalarına özelde Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu (TŞOF)na yönelik kanunlar çıkarıldı. Fakat Anayasa Mahkemesi kanunu geri çevirince bu defa tabana oynadılar. İllerin ve ilçelerin yönetimlerini kontrol altına almak istediler. Her ne kadar bu hareketleri yapan hükümetmiş gibi görünse de asıl bunların arkasındaki el ülkemizi bölüp parçalayıp sömürmek isteyen küresel güçlerdir. Çünkü hükümette bu küresel güçlerin kontrolüne girmiştir.
Esnaf başkanları ve genel başkanları özellikle Şoförler Odası Başkanları ve Genel Başkanı Derviş Günday, şoför esnafı tarafından o kadar çok seviliyordu ki, bu karşılıklı sevgi seli global güçlerin oyununu boşa çıkardı. Esnaf, genel başkanının etrafında kenetlendi, küresel güçlere demokrasi dersi verdi. 25 yıldır, şoförlere kendini sevdiren ve şoförlerin hizmetinde olan şoför esnafını seven Sayın Derviş Gündayı ve yönetim kurulunu tebrik ediyorum, yeni görev süresinde başarılar diliyorum.