Bir akşam babam geldi ve ?Afyon?dan ev tuttum, içinde termal havuz da var? gibi cümleler kurarak Afyon?da tuttuğu evi anlattı. Ben zaten Afyon?u çok merak ediyordum. Konuşmasını bitirirken ?Son iki haftaya girdik ve ben bu sefer sizi de yanımda götürmek istiyorum. Hem orayı gezersiniz, hem termalinden yararlanırsınız, hem de beni yalnız bırakmamış olursunuz? diyerek bizi de yanında götürmeye ikna etti.
Ertesi gün akşam eve gelerek ?valizlerinizi hazırlayın, yarın sabah erkenden yola koyuluyoruz? dediğinde çok şaşırmıştık. Babam hayatı anlık yaşardı. Biz bunu bildiğimiz için fazla diretmedik tabi. O gece hemen valizlerimizi hazırladık. Tabi iki hafta olduğu için baya eşya aldık yanımıza.
Derken sabah oldu. Saat 10 gibi amcamın arabasını babam eve yolladı. O bizim özel arabamız olmuştu bu gezi için. Özel şoförümüz de Hamdi abi olmuştu. Neyse biz arabayla hastanenin önüne gittik. Daha sonra babam hastanedeki son toplantılarını bitirir bitirmez yanımıza geldi. Bir de kendi resmini giydirdiği seçim arabamız vardı. Onun özel şoförü de Şaban abi olmuştu. Şaban abi biraz arkadan gelecekti. Araba ağırlık yaptığı için valizler seçim arabasına yerleştirildi ve biz yola çıktık.
Babam yolun her bir yerinde rehberlik yaparak bize bilgiler verdi. Geçtiğimiz her ilde ayrı bilgi öğrenerek ilerlemek çok güzeldi. Yol çok çabuk ve güzel bir şekilde akıyordu. Erken çıktığımız için kahvaltı da etmemiştik doğal olarak. Biz bunu hatırlayana kadar 3 saat geçmiş, yolun yarısı bitmişti. O anda Sakarya Nehri?nin yanından geçiyorduk. Ben Sakarya Nehri?nin neden kahverengi olduğunu sordum. Babam birden telefonunu çıkarıp internetine girdi. Necip Fazıl Kısakürek?in kaleme almış olduğu Sakarya şiirini okumaya başladı. Dinlerken çok etkilendik. Hele ki şu kısmında;
Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Biraz daha yol aldıktan sonra Sakarya Nehri?ne dökülen Karaçam Şelalesi?nin hemen döküldüğü yere kurulmuş olan Şelale Restoran?da balık yemeğe karar verdik. Fazla vakit kaybetmeden içeriye girdik ve balıklarımızı sipariş ettikten sonra hazırlanana kadar resim çekildik. Oranın manzarası çok güzeldi. (Herkese tavsiye ederim bu arada.) Yemekler biter bitmez hemen yola koyulduk.
Akşam ezanı vaktinde Afyon?a gelmiştik. Bizi Afyon Karahisar Kalesi karşılıyordu. Afyon?a gelmek bizi çok duygulandırmıştı. Babam eve gidene kadar yol boyunca bize Afyon tarihini anlattı. Ben zaten www.afyonunsesi.com sitesi için baya araştırma yapmıştım. Az çok bir şeyler biliyordum. Ama yerinde görmek gibisi yokmuş. Bunu daha iyi anlamış oldum.
Ev Afyonun biraz dışındaydı. O yüzden her istediğimizde dışarı çıkamayacaktık. Çok güzel kocaman bir bahçesi, sitedeki diğer evler, evin balkonları, hatta içindeki termal havuzu yeterdi. Ama ben yine de babama bizi gezdirmesi için biraz baskı yapmıştım. Çünkü evde televizyon vardı ama çalışmıyordu. İnternet yoktu. Biz teknoloji çağı çocukları olduğumuz için bunlarsız evde sıkılırdık hemen.
İlk gün biraz evi topladık filan derken günümüz geçti. Babam sabahın köründe çıkıp ilçeleri, köyleri, dağı, taşı, toprağı her yeri gezip yorgun bir şekilde eve geliyordu. Bir de benim kahrımı çekiyordu adamcağız. Ben evde sıkıldıkça onun üstüne gidiyordum. Babam baktı bu iş olmayacak akşamları işlerini erken bitirip bizi gezilere çıkarmaya başladı. Akşamüstleri ailece geziyorduk. O kadar güzel yerler gezdik ki?
İlk olarak Afyon?un meydanına gittik. Orda iki tane güreşçinin anıtı vardı. Arkasında da Meşhur Afyon Karahisar Kalesi yükseliyordu. Meydanın hemen karşısında Afyon?un kurtuluşunda çok ağır bir yeri olan Zafer Müzesi vardı. Çok güzel bir ortamdı. Her yeri çiçeklerle süslemişlerdi. Tabi ben durur muyum? Her yerde ayrı ayrı resimler çekerek bu anları ölümsüzleştirdim.
İkinci durağımız Afyon?un en meşhur meydanlarından biri olan Mevlana Meydanı olmuştu. Meydanın hemen yanında Bedesten Çarşısı vardı. Afyon?un en meşhur ve en eski çarşısıdır kendisi. Meydanı resimledikten sonra biraz yürüdük. Afyon?un en meşhur camilerinden Mevlevi Camisi?ne geldik. Tabi saat 7?ye geliyordu. Caminin içine girmeden önce tam karşı tarafta renkli, yeni restore edilmeye başlamış ünlü Afyon evlerinin önünde bir resim çekilmeden gidilmezdi bu ilden.
Mevlevi Camisinin içine girdiğimizde çok güzel bir mimari karşılıyordu bizi. Mimarinin güzelliği bir yana dursun içindeki muhterem zatlar bizi ayrı bir duygu selinin içine atıyordu. Mevlana?nın torunlarının bulunduğu bölüm adeta insanı şöyle bir sarsmaya yetiyordu. Manevi havasını uzun bir zaman kokladıktan sonra caminin bahçesine çıktık.
O anda birden bire yağmur indirdi. Şadırvanın içinde biraz dinmesini bekledik ama bir türlü dinmiyordu. Daha da artarak devam etti. Doğal olarak biz de sırılsıklam olduk. Bu arada ben de caminin bahçesinde yapılmış olan Mevlevihane?nin içindeki sanatsal değerleri yüksek olan heykellerin resimlerini uzaktan çekmeye çalışıyordum. İçeride bir görevli fark ettik ve babam da yanıma geldi. Adam bize baktı ve kapıyı açtı. Bize acımış olmalı diye düşündüm. Çünkü üstümüzden sıksan su akacak kıvama gelmiştik. Ben de fırsat bu fırsat çok mutlu bir şekilde içerideki manevi havaya uygun olarak yapılmış olan heykelleri daha yakından inceleyip resimlerini çekmeye koyuldum. Babam da adamla sohbet etme derdindeydi. Ben turistlik derdindeyken o yine parti konuşmalarına devam ediyordu bir yandan tabi. Baktık ki yağmur durmayacak yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Hemen koşar adımlarla arabaya gittik.
Üçüncü durağımız Afyon?daki en meşhur camilerden bir diğeri olan İmaret Camisi oldu. Selçuklular döneminde yapılmış ters ?T? şeklinde duran mimarisi çok güzel olan bir camiydi. İçindeki mimari de çok güzeldi. Mükemmel bir akustik sistemi olan caminin dengesini kontrol etmek için mihrabın iki yanına döner terazi sütunlar yapmışlar. Bu en çok dikkatimi çeken bölümü oldu. Nedenini sorduğumda depremden etkilenip etkilenmediğini de buradan anlayabildiklerini söylediler. Dönüyorsa sorun yok demekmiş. Dönmüyorsa caminin hasar gördüğüne işaret oluyormuş. Caminin her bir bölümünü resimlerimde ölümsüzleştirmeyi de unutmadım.
Dördüncü durağımız babamın yanında dolaşan, ona çok yardımı dokunan, aynı zamanda www.afyonunsesi.com yazarlarımızdan olan Musa Koç?un annesini ziyaret etmek oldu. Bizi akşam yemeğine alarak ağırladılar. Sultan teyzeyi çok sevdik. Onun güzel yemeklerini yedikten sonra mutfaktaki birbirinden güzel muhteşem çiçeklerinin yanında birlikte resim çekildik.
Beşinci durağımız Afyon Kocatepe Üniversitesi oldu. Afyon?a gitmiş de üniversitesini görmemiş dedirtir miyim kendime. Hemen arabayı üniversitenin önünde durdurup orda resimler çekilerek etrafı turladıktan sonra tekrar arabaya bindik.
Altıncı durağımız ilk gün gidip de içine giremediğimiz Zafer Müzesi oldu. İçinde Atatürk?ün toplantı odası, komutanların eşyalarının olduğu birtakım odalar bulunmaktaydı. Babam yine daha önceden gezip gördüğü için bize rehberlik ederek gördüğümüz şeyler hakkında bilgiler verdi. Yanında bilir bir kişiyle gezmek çok güzel bir durum aslında.
Son haftaya girmeden önce babamın işlerinden dolayı geri İstanbul?a dönmemiz gerektiğini öğrendik. Aslında ben İstanbul?u çok özlediğimi anlamaya başladığım için çok sevinmiştim. Ama burayı da çok sevmiştim. Doğası, tarihi bir havası, dağı, taşı, ovası, her şeyiyle burayı bırakmak zor gelecekti. Hemen valizlerimizi toplamaya başladık.
Son gecemizde babam bizi Afium Alışveriş Merkezi?ne götürdü. Orası çok güzeldi. Kendimi İstanbul?da hissetmeme sebep oldu birden. Hele arkasındaki o muhteşem sokakta yürürken bir an İstiklal Caddesi?nde tur atıyor gibi hissettirdi.
Sabah kalktığımızda hemen eşyalarımızı bagaja yükledikten sonra evin bahçesinde son kez aile fotoğrafı çektirdik. Babam seçim arabasının önünde hiç resmimizin olmadığını hatırlattı. Hemen seçim arabasının yanında da bir aile fotoğrafı çektirdik. Çok güzel anılarımızın olduğu bu şehirden ayrılma vakti gelmişti.
Buruk bir heyecanla yola çıktık. Biraz ilerledikten sonra babam ?Buraya kadar geldik şehitliğe gitmeden olmaz.? dedi. Hemen Kütahya yoluna döndük. Dumlupınar Şehitliğine gittik. Harika bir dizayna sahipti orası da. Daha içeriye girmeden kapının kenarında küçük bir mescit vardı. Hemen karşısında anıtlar yükseliyordu. Şehitliğin kapısından girdikten sonra duygusal bir havaya bürünülüyor hemen zaten. Duvarlarda yazılı olan yazılar insanı etkileyen cinsten. Şehitlerimizin yaşlarını ve geldikleri yerleri okudukça içimiz parçalanıyordu. Bazı kenar köşelerde anıtlar vardı. En tepede Atatürk Anıtı vardı. Merdivenlerle yanına çıkılıyordu. Tabi doğal olarak ben yine fotoğraf makinemle her yerde resimler çekilmeyi ihmal etmeden ilerliyordum. Dualarımızı ettikten sonra artık eve doğru yola koyulduk.
Çok güzel bir yolculuk geçirdik. İstanbul yoluna girdiğimizde hemen bizi trafik karşıladı. Trafikten şikâyet etsek de bir hafta ayrılmak bile trafiği özletmişti bize. Afyon?da hiç trafik yoktu çünkü. Yeniden evimize dönmek çok güzeldi. Bu bir haftayı bize yaşatan babama çok teşekkür ederim. Babamın oraya adaylığını koymasına vesile olanlara da ayrıca teşekkür ederim. Çok güzel ve verimli geçen bir hafta yaşadık. Termaliyle, camileriyle, dağıyla, taşıyla, kalesiyle, çarşısıyla, müzesiyle, anıtlarıyla, kısacası her şeyiyle Afyon?u yaşamak çok güzeldi. Ölmeden önce mutlaka Afyon?u gidip görmenizi tavsiye ederim.
Kübra KEPEKÇİ