Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın kaleme aldığı Ehl-i Beyt külliyatını okumaktayım. O yüce insanların hayatlarını her okuyuşumda inancımızdaki eksikliği, yalınlığı, muhabbetsizliği fark ettim. Peygamber(sav) efendilerimizin rıhletiyle başlayan, Hz. Ali(as)’ın ve Hz. Fatıma(as)’ın çektiği sıkıntılar, onların o pak neslinin çile ve meşakkatli hayatları, hak yolunda kurban giden Hüseyin efendilerimizin şahadeti… Okudukça sanki dinimizi yeniden öğreniyor, inancımızdaki eksikliği tamamlıyoruz. Enteresan olan şey, daha kitabın kapağını kaldırdığınız anda gönlünüze akan muhabbeti hissetmeniz.
Muazzam bir akıcılıkla, olaylar öylesine anlatılıyor ki; sanki o dönemde yaşıyorsunuz. Hayatlarını okuduktan sonra o yüce insanları gönlünüze nakşediyor, isimlerini zikrettiğinizde dahi muhabbetle doluyorsunuz.
Meğer ne büyük eksiklikmiş bu yüce insanların hayatlarını bilmemek. Din için verdikleri mücadelelerden, karşılaştıkları çile ve meşakkatlerden bihaber olmak…
Çünkü adalet, ilim, inanç, insan hakkı, ticaret, liderlik vasıfları, teslimiyet, sabır, hukuk, aile sorumlulukları gibi birçok alanda bilgi edinilmesi gereken en sağlam kaynaktır, Ehl-i Beyt.
O yüce insanların hayatlarını öğrendikçe yaşamımıza onları örnek alarak yön veriyoruz. Bakıyoruz Hz. Fatıma annemiz, nasıl bir eş, nasıl bir anne olmuş. Peygamber efendimizin, yaydığı İslam dininde nasıl hizmet etmiş. Efendimizin rıhletinden sonra ne nasıl mücadele etmiş.
Peygamber efendimizin, kardeşim vasim ve varisim dediği Hz. Ali, ilme, siyasete, hukuka, ticarete, adalete nasıl bir yaklaşımla bakmış, olaylar karşısında nasıl bir yol takip etmiş, öğreniyoruz. İmamlarımızın yaptıkları ibadetleri, verdikleri nasihatleri hayatımıza bir nebze de olsa geçirmeye çalışıyoruz.
Zaten bu gün insanlığın karşılaştığı zulümler huzursuzluklar ve yaşadıkları psikolojik rahatsızlıklar Ehl-i Beyt’i bilmemelerinden kaynaklanıyor.
Hep bize Şiiliği ve Sünniliği birbirinden ayrıymış gibi anlatıp; onların namaz kılmadıklarını, oruç tutmadıklarını empoze ediyorlar. Öyle fikir çatışmasına sürüklüyorlar ki insanları, birbirlerine buğz ettiriyorlar. Günümüzde bile kendini bilmez, birçok hoca kılıklı cübbeli din tacirleri onların katlinin vacip olduğunu söylüyor. Ama diğer taraftan da Alevi, Şii ve Caferi kardeşlerimize göstermedikleri hoşgörü ve diyalog’u Hıristiyan ve Yahudilere gösterip temsili sırat köprüsünden geçiriyorlar. Yani Hıristiyan ya da Yahudi olursan sırat’tan geçiyorsun ama Alevi, Şii ve Caferi olursan o köprüden aşağı düşüyorsun.
Gerçek şu ki: Sünni, alevi ve Caferi hepsi birdir ve kardeştir. Bakın! Cenabı Hak, Maide suresinde; Yahudi ve Hıristiyanların kâfir olduklarını ve onların ebedi cehennemlik olduklarını nasıl açık bir şekilde bildiriyor.
Maide suresi 73. ayet: And olsun ki; Allah üç’ten biridir diyenler kâfir olmuştur. Oysa Allah bir tek Allah’tır. Dediklerinden vazgeçmezlerse and olsun onlardan inkâr edenler elem verici bir gazaba uğrayacaktır. Yine Maide suresi 86. ayet: inkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar onlar cehennemliktir.
Sünni, Şii ve Caferi hepsinin de mümin olduğunu, ayrım yapmanın doğru olmadığını, kaleme aldığı Ehl-i Beyt külliyatlarında bize anlatan prof. Dr. Haydar Baş Hocamızdan Allah razı olsun. Bize bu güne kadar üstü örtülen hakikatleri öğretti. Allah kalemine, gönlüne ve ömrüne bereket ve hayırlar ihsan eylesin, hepimiz Ehl-i Beyt’in şefaatine nail kılsın.
BEHİYE İNEKÇİOĞLU