"Kore'ye gitmek için müracaat etmiştim; sıhhi muayenem yapılıyor. Yalnız trahomdan şüpheleniyorum) Böyle bir mani çıkarsa bütün ideallerim mahvolur. Doktor tanıdığınızmış, tavassutunuzu ricaya geldim" dedi.
Kore'de düğün, bayram yoktu; bir mahşeri vaveyla vardı! Kore'de huzur ve sükun üstüne kurulmuş bir mevki ve makam da yoktu; her zerresinden ölüm fışkıran kanlı bir diyar ve derya vardı! Ve nihayet Kore'de kızıl kıyamet kopuyordu... İşte bu tavassut ricası da o kıyamete katılmak içindi!... İnsanlığın felah ve ferahı uğruna bu mukaddes ideali bir meşale halinde ruhunda tutuşturan genç Yüzbaşı, hem de basit bir teşebbüste bulunuyormuş gibi hiçbir heyecana ve hiçbir gösterişe iltifat etmeden konuşuyordu... Varlığımı tılsımlı bir ra'şe sardı, kabaran göğsüm ve nemlenen gözümle ona: "Niçin herhalde gitmek istiyorsunuz Yüzbaşım?" dedim. O, engin bir tevazuyla: "Vazifemi yapmak için!" dedi. "Kore'de dalgalanacak şanlı Türk bayrağının altında Kilisli de bulunsun diye."
Ve aynı heyecanın gözyaşı mürekkebiyle yazılan tavassut kartı aslan yapılı, yiğit yürekli genç Yüzbaşının güzel gözlerinde, muradına eren bahtiyarlara mahsus bir huzur ve sevinç ışıkları lem'alendirdi. Teşekkür ve veda ile ayrıldı...
Sayın Okuyucularım biz, işte Kore'ye gidecek olan kahraman Türk Tugayı'nın dünyayı yerinden oynatan efsanevi şeca'atinin, Cihan tarihine bir abidei celadet halinde oturacak olan hamaset destanının ilk müjdesin; bu yiğit Yüzbaşı kahraman hemşerimiz Kamil Celkan'ın asil ruhuna makes olan bu ihtişamlı tabloda görmüşlük...
Gün: 10 Eylül 1952.. Yani aradan 2 yıl; 28 gün geçti. Değerli arkadaşım Muhtar Aydoğan'la beraber, güzel Ankara'nın Zafer Meydanı'nda, Zafer Apartmanı'nın ikinci kalında Kore Zaferi kahramanlarından Yüzbaşı Kamil Celkan ile karşı karşıyayız. Kore'de doğan zafer güneşinin ışıklarıyla nurlanan gözlerine bakıyor, cihanşümul Kore destanının kendi cephesinden olan kısmım öğrenmek istiyoruz. Fakat, bu ricalarımız, tabiatı saniye haline getirdiği tevazuunu sanki rencide ediyor ve o, mütemadiyen Tugay'ın zaferlerinden bahsediyor. Nihayet ısrarlı ve dolambaçlı sorularla istikbalin Generalinden herhalde tafsilat sızdırmaya çalışıyoruz:
Kunuri savaşından sonra Tugay'a keşif ve keşif taarruzu emri veriliyor. Yüzbaşının bölüğü (5. Bl.) Tugay'ın öncüsüdür. Tugay'dan bir gün önce hareketle (90) kilometrelik mesafede bulunan (Çoni) mevkiine geliyor. Ertesi günü Tugay da yaklaşıyor. Öncü bölük düşmanla temas temin etmiştir. Tugay'ın alayı (Kumyang Jongni) mevkiinde taarruza geçiyor. Beşinci bölük sağ kanattadır. Bu sırada düşmanın ileri sürmüş olduğu bir manga, bölük tarafından yok edilerek mevkileri aranıyor: Kunuri savaşında şehit düşen kahramanlarımıza ait bazı eşya ve not defterleri ele geçiriliyor. Meğer bugün karşılaşılan düşman, Kunuri'de boğuşulan düşman birliği imiş! Komutanlarıyla birlikte şahlanan bölük, atom gibi düşmanın bağrına atılıyor, yıldırım gibi düşmanın beyninde patlıyor... Çok geçmeden üçüncü takım en hâkim sırtları ele geçiriyor, birinci takım düşman mevzilerinin ta içlerine kadar giriyor. Nihayet akşamın çöken karanlığı içinde muharebeye ara veriliyor. Ertesi günü şafakla başlayan yeni bir taarruzla bütün düşman mevzileri bomboş olarak ele geçiriliyor. Bu mevzilerde yalnız 125 düşman ölüşü var. Buna mukabil kahraman bölüğün 5 şehit, 7 yaralısı vardı. Türk intikamının Türk gücü kadar çetin olduğunu kim bilmez! Kahraman Tugay'ımıza da Amerikan Senatosunca "Mümtaz Birlik" unvanı ve nişanı veriliyor. Ki şimdiye kadar bu unvan ve nişana mazhar olan tek Saflık şanlı Türk Tugayı'dır...
Bu şerefli safhadan sonra Tugay cephe değiştiriyor, Birliklerin yeni hedefleri tespit ediliyor. Bu arada beşinci bölüğe de 600 rakımlı tepenin işgali vazifesi düşüyor. Yiğit Kamil Yüzbaşı, arslan bölüğünün basında olduğu halde yeni hedefe taarruza geçiyor. Takviye alan diğer bölükler hedeflerine ulaşmak için çarpışırlarken beşinci bölük, 600 rakımlı tepeyi temizlemiş. Üstünde Bayrağımız dalgalanıyor. Fakat Yüzbaşı daha kanmamıştır: etraf tepelerin hala düşman dinde bulunduğu görülüyor ve bir emir almadan, kendiliğinden verdiği bir kararla bölüğünden ayırdığı bir takımın basma geçiyor, kükreyen arslanlar gibi bu defa da 639 rakımlı tepeye taarruz ediyor. En kısa bir zamanda bu tepeyi de temizleyerek ele geçiriyor, esas bu tepeyi almak için çarpışan bölüğe devrederek kendi tepesine dönüyor. Yüzbaşımız böyle isabetli bir karar ve kahramanca hareketinden dolayı T.C. Bakanlar Kurulu kararıyla takdir ediliyor; Tugaya da -yol hariç- beş gün izin verilerek, Tokyo'ya gönderilmek suretiyle taltif ediliyor
Arazi şansının düşmanda, kuvvet üstünlüğünün yine düşmanda bulunduğu bir cephede şecaat ve liyakati, mert ruhunda kaynayan celadetiyle bölüğünü zaferden zafere koşturan Yüzbaşı Kamil Celkan, bu ideal aşıkı Kilisli asker, Türk'ün mayasında mündemiç ceddani kahramanlığın ne şerefli bir timsalidir!
Tugay değiştiriliyor. Genç Yüzbaşı beş günlük Tokyo gezisinde güzel bir tesadüfle karşılaştığı aslen, neslen Türk ve Türk aşıkı Abdullah Seday Bey'in, hastanede gönüllü hemşirelik yapan, Nuriye Hanım ismindeki kızıyla nişanlanıyor. Sonra da medeni ve şer'i nikâhlarla evlenerek bu asil Türk kızı eşiyle beraber Yurda, Türkiye'ye dönüyor. Bu mesud vak'a genç Yüzbaşının nesillerine intikal edecek bir hücceti iftihar olarak aile kütüğüne tescil ediliyor.
Kahraman Yüzbaşımıza, Onun bir zafer perisi mealinde Kilis'e kazandırdığı bahtiyar gelinimizle mesut yaşamalarını diledik ve göğsümüzü kabartan farih hisleriyle veda ederek Zafer apartmanından Zafer Meydanına çıktık...
KİLİS! Yiğitlerin harman olduğu Belde! Kahramanlık iksiri mi var sende? Evlatların bu tılsımla büyülü, Senin halin şerefede örülü...
(Editörün Notu: 1950'li yıllarda Gaziantep'te yayınlanan bir dergiden alınan bu yazıya konu olan Celkan, 1923 Kilis doğumlu olup, halen eşi Nuriye hanımla birlikte İzmir'de yaşamaktadır. Dönemin Cumhurbaşkanı Celal BAYAR'ın imzasıyla, 951/24595-1 kayıt numaralı. Cesaret ve Kahramanlık Belgesi olarak kendisine "Cumhurbaşkanlığı Harb Takdirnamesi" verilmiştir.) Bu yazımı, Kilis Orta Okulu'nun birer (kahraman. adayı) olan sevgili öğrencilerine ithaf ediyorum.
OSMAN DOKUOĞUZ
Kaynak: Zeytindalı Dergisi