Bir sesleniş gelir kulaklarımıza inler yer gök. Bir fısıltı duyarız ta tepelerden sağır olur kulaklarımız, iltihaplanır kulak zarlarımız...
Tepeler, o yüksek tepeler neler görür, neler yaşar, neler duyar ama dile getiremez, söz söyleyemez sadece duyar ve görür. .
Ah şu tepelerin dili olsa da , dili olanlar sussa..
Ah şu tepelerin dili olsa da , bize her şeyi anlatsa..
Dili olanlar sussun, topraklar konuşsun, kanı, teri üzerine damlayan o çimenler konuşsun. Siz susun; konuşsun alevler, yaksın benliğimizi kavursun bizi, yakıp geçsin ortalığı kül etsin tüm Anadolu’yu. Alevler konuşsun dillerde ki o hain ateşler sönsün. Siz konuşmayın konuşsun rüzgârlar, süpürsün tüm külleri yok etsin o dillerden çıkan soğuk cümleleri.
Konuşsun gece susmasın, aydınlıklarda var olan karanlıkları anlatsın. Konuşsun gündüz, ay ve güneş beyaz gökyüzünde duran kara bulutları anlatsın. Lal olsun o diller konuşsun deniz, konuşsun sular, konuşsun o birkaç damla, yalancı dillerin akıttığı gözyaşları silinip gitsin, serpilsin tepeye, dağa, taşa, toprağa ferahlatsın tüm Anadolu'yu...
Hadi susun artık konuştuğunuz yetmiyor mu?
Dilinizden çıkan alevler yaktı kavurdu Anadolu'yu, akıttı damarda ki kanları, serdi yere canları. Nefesiniz sardı her yeri her taraf boğuk her taraf sis..
Peki kim açtı sizin ağzınızı, kim konuşturdu sizi?
Yoksa gafletin ve delaletin esiri olan bu millet mi?
Bu koca millet konuşturdu sizi, susturdu tüm konuşması gerekenleri. Konuşturdu ağlattı anları, yaktı canları. Tıkandık dört bir duvar arasına kaldık, öylece seyre daldık.
Onlar konuştukça zannedildi ki öldükçe diri olacağız, bu millet uğruna sevgimizi öldükçe göstereceğiz. Oysa konuşsaydı alevler söylerdi size tüm gerçekleri. Asıl sevginin o ateşler arasında ölmek değil, o ateşte ölecek fırsatı vermemekte olduğunu anlatırdı.
Konuşturun hadi birde kapatın gözlerinizi görmeyin başka kimseleri görmeyin hiçbir şeyi. Kapatın ellerinizi yüzünüze aralamayın parmaklarınızı belki oradan bir ışık girerde aslında ışığı yakalamanın ellerimizi açmakta olduğunun farkına varmayın. Aydınlanmak için hep bir lamba arayın. Geri çevrildiğinde sönecek bir lambadan medet umun, görmeyin güneşi ve ayı. Söndürün 1923’te yanan ışıkları.
1938 den beri konuşturalım sonra düşünmeyelim 18 Martı, aklımıza gelmesin 1919.
Bak görüyor musun yüce milletim her şey senin yüzüne kapattığın ellerinde hüküm sürmekte. Hadi konuştur konuşması gerekenleri, bırak lambayı, mumu sen güneşin parlaklığını gör. Sakın olmaz deme aklına getir Nene Hatunları, Seyit Onbaşıları. Unutma bize yokluk içinde varlık vadeden Mustafa Kemalleri..
Umarım aklından çıkarmazsın bunları aziz milletim. Yoksa bu gaflet ve delaletin bedelini öyle bir öderiz ki; ne konuşturacak tepe kalır ne yakacak ateş nede serpecek su..
Rabia ALİOĞLU