Ekranlarda, gözlerime inanamadım. Çünkü daha birkaç saat önce bu gardan banlıyo trenine binerek Pendik ilçesine gelmiştim. Yıllardır bu tarihi Gar, hep ilgimi çekmiştir. 103 yıl önce yapıldığı ileri sürülen bu tarihi abidenin sületini her izleyişimde içimde bir hayranlık duygusu belirmeye başlar. Demek ki 1950 yılından beri girip çıktığım bu garda benimde yarım asra varan bir görüntüm vardır. O halde bu tarihi bina yanarken içimin burkulduğunu hissediyor ve alevleri bulunduğum pencereden izleme altına alıyorum.
Evet, günlerden Pazar ve her yerin tatil olduğu bir ortamda bu tarihi bina bir ekip tarafından onarıma alınıyor ve birde bakıyorsunuz bir anda çatıdan dört bir yanı sarılan gök yüzüne alevler yükseliyor. Sormazlar mı ; ne tür tedbir aldınız ve ekibinizin bu konuda ki deneyimleri nedir. Elinizde ki kaynak makinasını hangi oranda ve neye karşı kullanma yetkisine sahipsiniz. Elli altı metre yükseklikte ki bu binada çalışırken acaba elinizde veya yanı başınızda bir tek yangın söndürme aleti var mıydı? Ani parlayan bir anda metre kare yüksek tavanı saran bu alevler arasından siz oradaki ekip nasıl sıyrılıp ta kendinizi
Sorular çok, fakat bizim yetkimiz soru sormaktan ziyade olayları izleme altına almak olduğu için, yanan bu tarihi binayı alevler yükselirken göz yaşlarımızı içimize akıtmak mecburiyetinde kaldık.
Hatta son aylarda hep aklıma takılırdı o perişan Haydarpaşa rıhtımını yazmak istemiştim. Işıksız kırık dökük kalaslarla çevrili limana zar sor yanaşan gemilerden kendimizi Haydarpaşa limanına bıraktığımızda rahatlardık. Hele o yolcu bekleme salonunun buz dolabı biçiminde ki görüntüsü ve yaşlı insanların gemiyi terk ederken ayaklarının takıldığı tahtadan rıhtım görüntüsü bir ihmalin geleceğinin işareti olarak sergileniyordu sergilenmesine ama ,kimse adam sendecilikten öteye gidemiyordu.
Bütün bunlara rağmen kül olmaktan kurtulduğu için biraz olsun teselli bulduk ise de, yine bu tarihi abidenin sorumluluğunu yüklenenlerin mutlaka titiz ve samimi davranarak bu tarihi yok etmekten uzak durmaları, otel filen düşüncelerini kendilerine saklamalarını önermek isterim
Yıl 1950, Askerlik şubesinden ilk askeri elbiselerimi giyerek ayrılmış ve Haydarpaşa garından Elazığ ilinde ki acemi birliğe katılmak için kara treni beklemeye başlamıştım. Tam bir acemi er kıyafeti içindeydim. Karşıdan üniformalı bir yüzbaşının geldiğini gördüm. Hemen ayağa kalktım ve nasıl selam vereceğimi düşünürken yüzbaşının hızla uzaklaştığını gördüğümde arkasından koşarak , onu durdurdum ve karşısına geçip, pardon diyip, selam çaktığımda, yüzbaşıyla benim gülümseyen çehrem hala hafızamdadır. Belki de o sayın Komutan Gar binasında bir Türk filmi çevriliyor düşüncesiyle gülmüş ve selamıma selamla karşılık vermiştir. Çünkü o yıllarda çevrilen her Türk filminde hasretlik Haydarpaşa Gar ında biterdi
Onun için yılların içinde Haydarpaşa Garının büyük hatıraları vardır. Anadolu dan gelen ve Anadoluya giden her vatandaş, bu garın merdivenlerini tırmanır belki de ilk defa denizi ve İstanbulu görmenin heyecanını yaşarlardı.,
İşte, tarihi bir binanın yanışı bizde böylesine üzüntüler yarattı. Eğer bir havadan su helikopteri harekete geçmiş olsaydı, mutlaka zayiat çok daha az olurdu. Sayın İstanbul Belediye Başkanlığının geniş bütçesinin 16 Bakanlık bütçesinden daha fazla olduğu söyleniyor, bir veya iki su helikopteri alarak bu gök delenlere bir yangın anında müdahale etmenin imkanına kavuşmuş olamazlar mı?
Ama yinede, lütfen bu işte kimsenin hatası yok diyerek , dosyayı kapatmayınız. Çünkü sizler kapmaya kalsanız ,tarih sizi af etmez. Zira yüz yıl önceki imkanlarla yapılan bu tarihi binaları korumak ve bizden sonraki nesillere buraları emanet etmek mecburiyetindeyiz. Geçmiş olsun diyor ve bir an evvel eski şekline kavuşmasını bekliyoruz
,
Nejat TAŞKIN