Kurtuluş Savaşı milletimizin genç-ihtiyar, kadın-erkek olarak düşmanlara karşı yürüttüğü bir ölüm kalım mücadelesidir.Tarihi kaynaklara bakıldığında kurtuluş savaşı içinde yer alan binlerce kadınımızın hem milli mücadelenin kazanılmasında, hem de Türkiye’nin temellerinin atılmasında çok büyük katkılarının olduğu görülmektedir.
Milli Mücadelede kahraman kadınlarımız cephe gerisinde büyük bir çaba harcarken çok sayıda kadınımız da silahlı mücadeleye katılarak göstermiş oldukları cesaretle dünyaya örnek olmuşlardır. Müdafaa-i Hukuk Kadınlar şubesine bağlı kadınların 15 Ocak 1922’de Lord George’nin hanımına çektikleri telgraf şöyledir:
“Türk Milletinin kadınlı erkekli savaşlarda can vermeyi asla düşünmeyeceği düşmanları, tırnaklarımızla boğacağımızı ve gerekirse toprağın üstünde şerefsizce yaşamaktansa, toprağın altında kahramanca yatmayı tercih edeceğimizi bildiririz…Eğer silah ve cephanemizin bulunmadığına ümit bağlanıyorsa…”
İşte böyle diyordu Kastamonulu kadınlar. Yirik Fatma Gaziantep’te Fransızlara karşı verilen mücadelede, düşmanın harekete geçeceği haberini alınca çete teşkilatına katılmak ister.Kendisine karşı çıkanlara: “Benim kanım sizinkinden daha mı şirindir?” Cevabını vererek çetelerle beraber yola çıkmıştır.
Yunanlılara karşı mücadele verilirken, kendisinden bilgi alınmak istenmiş, karşı çıktığı için düşman tarafından işkence yapılarak öldürülmüş, şahadet mertebesine erişmiştir. Gaziantepli yirik Fatma,Gördesli Fatma Nene Hatun daha nice kadın kahramanlar örnek biz kadınlara.
Biz, bu vatanın üzerinde şehitlerimizin canlarını verme pahasına yaptıkları mücadeleler sayesinde yaşıyoruz. Kahraman anaların yetiştirdiği, kahraman Mehmetçiklerimiz sayesinde. Bizde orduya Peygamber Ocağı denir. Analarımız, oğullarını vatan borcu namus borcudur diyerek büyütürler ve askerlik çağına gelince, kendi elleriyle kınalar yakar, dualarla uğurlarlar askere.
Bugünün anaları olarak bizler Peygamber Efendimizin vatan sevgisi imandandır sözünü rehber alarak önce kendimizi sonrada evlatlarımızı bu şuurla yetiştirmeliyiz
Milli varlığımız ve ebedi hayatımızın sarsılmaz teminatıdır geçliğimiz… yarınlarımızı, umutlarımızı bağlayabileceğimiz,sevdiklerimizi emanet edebileceğimiz tek dayanağımız gençliğimiz değil mi? Nelerimizi onlara emanet etmeyiz ki? Vatanımızı, bayrağımızı, namus ve şerefimizi, dinimizi, devlet ve istiklalimizi kısaca her şeyimizi o pırıl pırıl gençliğimize emanet ederiz.
“Allah’a layık bir kul,Peygambere yaraşır bir ümmet ve millete hayırlı bir evlat olsunlar” diye hep dua ve niyazda bulunuruz.
Müslüman-Türk kimliğine sahip,milli şuur ve maneviyatla yetişmiş bir genç,hep beklediğimiz,özlediğimiz, yolunu gözlediğimiz yegane ümidimizdir.
Sözlerimi gençliği daima büyük bir nimet olarak gören Sayın Prof Dr. Haydar Baş beyin yıllar önce yazmış olduğu şiirinin son iki mısrası ile bitirmek istiyorum.
Ezeli aryalıktan sadık gönlün kanasın,
Peygamberin müjdesi mübarek anasın.
Ayağını öpecek cennet olmak için,
Bir tarih dirilecek seni doğurmak için.
NURAN YAKUT