2013 yılında yirminci yılını kutlamaya başladığımız Kilis Vakfı’nda, tam 30 yıldır hizmet vermenin güzelliğini yaşıyorum.
Evet, 30 yıl…
52 yaşında Laleli Aksaray’da Pisa otelinde, Sayın Mehmet Zelzele ile başladığım görevi daha sonra Kilis Kültür Derneği ve 20 senedir de Kilis Vakfı’nda tamamlayarak, otuz yıllık bir süreyi doldurmak elbette güzel olsa gerek. Yani açıkça, artık emekliliğe giden yolun bitiminde olduğunu düşünüyorum.
Başta Sayın Yaşar Aktürk olmak üzere çok güzel hemşerilerle tanıştım. Zaman dilimleri içinde Kilis demek, doğduğum beldeyi yaşamak elbette olağan bir olayın filmini seyretmek demektir.
Ben bu filmi o kadar güzel ve canlı seyrediyorum ki, dostlukların ve dostların bu güzel görüntüsü artık benim yaşantımın bir parçası olmuştur.
Elbette her günün bir güzel görüntüsü vardır. Siz bu görüntüyü yakaladığınızda mutlu ve bahtiyar olursunuz.
42 yaşında ordudan emekli olup, sivil hayata atıldığımda derin derin düşünmüştüm. Çünkü 42 yaşında genç bir ordu emeklisi sivil hayatta ne yapabilirdi?
Bir müddet ELKA fabrikası ve Askaynak Elektrot fabrikasında tam beş yıl süren bir tatlı hatıralar albümü…
Eczacıbaşı Askaynak Elektrot fabrikasında çok güzel günlerim geçti. Bir bayram arifesinde merhum Nejat Eczacıbaşı, bizi fabrikanın yemek salonunda toplayarak bayram konuşması yaptı ve ‘‘yarın Fransa’nın başkenti Paris kentine uçuyorum, sizlere iyi bayramlar diliyorum…’’ dedi. Ben söz aldım ve arkadaşlara hitap ettim.
‘‘Evet, sayın patronumuz, adaşım yarın Paris’e gidiyor. Elbette yine buraları düşünerek gidecek. Elbette patron olmak kolay değil. Bizler yarın sabah bayram namazından sonra evimize döndüğümüzde, Sayın Patron Nejat Eczacıbaşı yine kalanları düşünecek, yüzlerce işçinin hayatı gözlerinin önüne gelecek, dolu koyacak, boş koyacak ama Paris ona hiç de aydınlık gelmeyecek. Ama bizler evin penceresinden, kurulduğumuz koltuktan dışarıyı seyrederek, o dört günlük tatilin zevkini çıkarırken Sayın Nejat Eczacıbaşı Paris’ten kalkacak uçağın heyecanını yaşayacak…’’
Sözümü tamamladım. Elimi sıktı, beni tebrik etti ve ‘’aynen kafamın içini okudun’’ dedi.
İşte büyük adam, büyük patron olmak da kolay değil. Bazen kendi kendime Sayın Yaşar Aktürk’ü düşünürüm. Evet, oteller zinciri ve maddi sıkıntıların atlatıldığı bir ortam… Ama bu ortama nasıl geldi. İşte o zaman bir Sayın Yaşar Aktürk hayat hikâyesi çıkar ki, bir düşünce âlemine dalarsınız. Ama ne var ki Sayın Aktürk kendini Kilis’e adamış, eğitim demiş ve bütün olanakları ile bu eğitim seferberliğinin içinde kendisini bulmuş. Bu buluşun hikâyesini bir gün fırsat bulsak da bize yazma fırsatı verse. İşte o zaman çok daha ileriki nesillere ışık tutmuş oluruz. Zaten beni de bağlayan, ondan aldığım bu manevi desteğin yüce görüntüsüdür. Sağlıklı ve uzun ömürler yaşayarak Kilis Vakfı’na attığı ve atacağı imzalar, onun ömür hayatı içinde ölümsüzlüğünün ifadesi olacaktır.
Bir otuz yıl diyerek yola çıktık ve bu yazı konusu içinde otuz yılı tamamlarken, sağlıklı ve güzel günleri Tanrıdan bizlere ihsan etmesini diliyor, bütün dostları ve dostlukları selamlıyoruz.
Nejat Taşkın