İstanbul’un göbeğinde Avcılar’da Atatürk’ün tahrip edilerek yok kenarına bırakılan büstü ile ilgili haberini okuduğumda tüylerim diken diken oldu…
Ne isterler Atatürk’ten…
O büyük lider Türk ulusunun ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve kurtuluşunda arkadaşları ile birlikte, istila edilen bir ülkeyi kurtarmış ve canı pahasına her şeyi göze alarak bu ülkenin ve bu ülke insanının medeni milletler seviyesine yükselmesi için yaşadığı müddetçe savaş vermiştir.
Bir büste de olsa, ona uzanan eller mutlaka kırılmaya mahkûmdur. Onlar hayatlarında acaba Atatürk’ü okumuşlar veya tanımışlar mıdır?
Zavallı insanlar…
Onu 10 Kasım 1938 yılında toprağa verdiğimizde bütün ülke, bütün dünya ağladı. Onun, o büyük liderin büstü de olsa, bunu yapanlar büyük cinayet işlemişlerdir.
Bu güzel ülkenin, bu güzel vatan toprağının bu güzel insanlarını her zaman rahmetle ve saygıyla anmak varken, onu yol kenarlarına tahrip ederek büstü bile olsa, bırakmak ve terk etmek ancak akılsız, ciddiyetten ve insanlıktan mahrum kişilerin büyük vebal altında işledikleri suçtur ve bu suçlar cezasız kalmamalıdır. Devlet Atatürk’e ve onun silah arkadaşlarına bu tür sataşmaları yapanları derhal bulmalı ve cezalarını vererek teşhir etmelidir.
Bu ülkede yaşayan yediden yetmişe her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Atatürk’ü sevmeli ve bu sevgi içten gelmelidir.
Ama siz, onun fotoğraflarını ders kitaplarından çıkarır, büyük nutkunu, gençliğe hitabesini yok farz ederseniz işte kendini bilmez kimselerde onun büstünü tahrip ederek yol kenarına bırakırlar…
Atatürk demek bir büyüklük işaretidir. Onun 10 Kasım 1953 yılında Etnografya Müzesi’nden alınıp Anıtkabir toprağına bırakıldığı naşını çok yakından takip etmiş biri olarak, yaşadığı her dönemde Atatürk demenin bir milli onur olduğunu düşündüm ve gördüm.
İktidarlar kim olursa olsun onun büyük nutku ders kitabı olarak okutulmalı ve Atatürk demenin büyüklüğü her vesileyle anlatılarak vurgulanmalıdır.
Bütün serveti Türk ulusun kimliği olan ve hayatı boyunca yaptığı inkılâplarla Türk insanına sağlıklı bir hüviyet kazandıran saygın Atatürk; sen edebi istirahatında rahat uyu. Seni seven, seni özleyen, senin düşüncelerini benimseyen büyük bir kitle var. Bu kitle seni her zaman dünya durdukça ebediyete kadar taşıyacak ve sen hep anılacaksın. Yeter ki, bu kültürel seviyesi düşük ve seni tanımakta güçlük çeken bu zavallı insanlar, bugün bu ülkede rahat nefes alıyorlarsa senin büyük ve muhteşem çalışmalarınladır.
Onun için sen rahat uyu Anıtkabir’de. Sana uzanan eller kırılsın ve diller kopsun. Atatürk hep güneştir ve güneş olarak kalacaktır.
Eğer yolunuz düşerse Şişli’de bulunan Atatürk evini ziyaret ederek 15 Mayıs 1919 günü bıraktığı bu evdeki Atatürk mütevazılığını izlemiş olursunuz.
Çünkü bir oda basit bir karyola, söndürülmüş bir sigara, bir terlik, bir iki kravat ve işte 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Atatürk. Türk ulusuna tarih yazdıran işgal edilmiş bir ülkeyi esas sahiplerine bıraktı ve bu ülkenin güneşi oldu.
Rahat uyu sevgili Atam…
Nejat Taşkın