Çocukken annemden, babamdan çoğunlukla da babaannemden dinlediğim “bizim zamanımızda elektrik yoktu, makineler yoktu, televizyon yoktu, hele telefon hiç yoktu” hikâyelerini sizler de dinlemişsinizdir belki büyüklerinizden.
Ben çok severdim babaannemin başından geçenleri dinlemeyi. Şuan hiçbir televizyon kanalında, hiçbir dizide bulamadığım kurguyu senaryoyu ve anlatım gücünü çocukken babaannemin anlattığı hikâyelerde masallarda ya da çoğu yaşanmış olaylarda buluverir, bıkmadan saatlerce dinlerdim. Ben babaannesiyle yaşamış şanslı çocuklardanım. Günümüzde dedesiyle – nenesiyle büyümüş o kadar az çocuk var ki maalesef, bu durum çok üzücü. Bakıcı elinde büyüye çocuklar, huzurevinde torun yolu bekleyen yaşlı insanlar. Sonuç doyumsuz ve mutsuz bir nesil… Eskiden bir parça ekmeği, bir kat kıyafeti ve başını sokacak yuvası olan mutlu insanlar şimdi nereye gittiler? Onları gören duyan var mı etrafınızda? Lütfen böyle insanlar varsa çevrenizde hemen oturun yanlarına ve bu işin sırrını sorun. Sonra anlatın etrafınızdaki küçük büyük herkese özellikle gençlere. Günümüzde doyumsuzluğa çareler üretmek kansere çare bulmak kadar değerli bir konu bence. Kuru soğan ekmeği kahkahayla yiyen, yediği yemeğe şükreden insanları arıyor gözlerim uzun zamandır.
Ne yana dönsem umutsuzluk, mutsuzluk, doyumsuzluk var. Herkes durmadan bir şeylerden dert yanıp şikâyet ediyor. Elindeki imkânları artan ama huzuru olmayan insanlarla dolu etrafımız. Kime nasılsın desen ya dert anlatıyor ya da içi boş samimiyetsiz bir iyiyim cevabını alıyoruz. Gönülden mutlu olan, yüzünde güller açan, huzurlu insanlarla sohbet etmeye hasret kaldım. Huzur evlerine ve öksüz-yetim çocuklara olan ziyaretlerim sonrasında derin bir hüzün kaplıyor içimi. Bir yanım onlara ulaşabildiği için küçük bir mutluluk yaşıyor ama diğer yanım onların bulunduğu durumu düşünüp kahroluyor. Etrafımda gerekli gereksiz her şeyden şikayet eden insanları alıp oralara götürmek ve “yeter artık haline şükret” demek istiyorum bazen.
Sevgili anneler ve babalar, çocuklarınızın hiçbir şeyden tat almadığını, çok zor mutlu olduğunu ve durmadan bir şeyler istediğini düşünüp üzülüyorsanız, öncelikle size bir şey sormak istiyorum??? Çocuğunuzla hiç fidan diktiniz mi? Yemek yaptınız mı? Sokak çocuklarına çikolata dağıttınız mı? Dua ettiniz mi? Camiye gidip namaz kıldınız mı? Huzurevi ziyaret ettiniz mi? Kütüphaneye gittiniz mi? Yaşlı komşunuza bir tabak sıcak yemek gönderdiniz mi çocuğunuzla? Sokak hayvanlarına bir kap yemek koydunuz mu? Biraz düşünmenizi istiyorum. Çocuğunuza etrafınızdaki küçük ama bir o kadar büyük mutluluk nedenlerini öğretmezseniz mutlu ve şükürkar birer birey olmalarını nasıl bekleriz? Eğer duyarlı birer ebeveyn olarak üzerinize düşen vazifeleri yerine getirmezseniz çocuklarınız sizden televizyon kanallarında gördüğü ve rastgele izledikleri o maneviyat çöküşü olan filmlerdeki kıyafetleri-oyuncakları-telefonları istemelerine tabii ki karşı koyamazsınız.
Bir süre sonra isteseniz de istemeseniz de doyumsuz bir nesil çıkar ortaya ve siz bu durumdan şikâyet eden doyumsuz, mutsuz, hayattan zevk almayan durmadan çocuğundan şikâyet eden bir ebeveyn olursunuz… Şimdi filmi baştan alın ve neden doyumsuz bir nesil yetişiyor tekrar düşünün. Şikâyet etmek yerine harekete geçin lütfen.
NEZİHE KARA Rehber Öğretmen ( 1 Aralık 2015)