“Hayat
ne garip” demeden edemiyor insan bazen. Neden mi? Kendisi bir sınav olan
yaşamımızda binlerce sınavcıkla ömrümüzü heba edip asıl sınavdan bir haber
nesiller yetiştiriliyor maalesef.
Sokakta,
markette, misafirlikte, otobüste her yerde ama her yerde eğitimin önemini
konuşuyor ve çocuklarına ne kadar para döküp test kitapları aldıklarını bu da
yetmezmiş gibi her gün kaç milyon kez “çalış oğlum çalış kızım” dediklerini övünerek anlatıyor uzman yardımcı
doçent ebeveynler(!) Çocuğuna dünyanın
parasını harcayan ve başarısı mutluluğu için çabalayan insanların emeklerine
hürmetler. Ama doğru yerde doğru tavır sergilenmediği zaman bazı davranışlar
anlamsız kalıyor çaresiz. Tıpkı sadece parayla çocuğumuzun eğitimine destek
olunmadığı maddiyatın yanı sıra manevi anlamda da onu donanımlı hale getirmemiz
ve destek olmamız gerektiği gibi.
Çocuklarda en sık karşılaştığımız ve
ebeveynlerin sorun olarak ele alıp en fazla aktardığı şey “ bizim çocuk kitap okumayı sevmiyor”. Tabii
cümle böyle bitmez çoğunlukla devamında kitap okumayı sevmesi için çocuğuna
aldığı kitap setlerini de anlatır. Onca maddi çabaya karşın çocuğuyla kitap
okuyan ona zaman ayırıp eğitici oyunlar oynayan kişi sayısı bu yorumları
yapanların onda biridir beklide.
Oku
yavrum oku da benim gibi sefil olma! Sen doktor ol, avukat ol, mühendis ol (
not. Artık öğretmen ol çocuğum diyen kişi sayısı baya azaldı malum KPSS puanı
-mülakat sorunu- atama derdi vs. :) ben yapamadım sen yap diye umut vaat eder
gibi görünen ama kendi hayalini çocuğuna empoze etmeye çalışan anne- babalar
giderek artmakta günümüzde.
Şimdi
senaryonun buraya kadar ki kısmında bir sıkıntı yok gibi görünüyor. Sonuçta
çocuklarının okumasını isteyen anne-babalar gibi gayet masum istekler bunlar.
Ama ortada bir terslik var sanki. Gittikçe artan eğitim harcamaları okula giden
kişi sayısı ve kitap okuma oranı artarken neden çocuklardaki istek- azim-
başarı düşüyor?
Şöyle
bir geri saralım filmi… bundan önceki nesillere baktığımızda; kısıtlı imkanlar,
cepte üç kuruş para, ödünç alınıp okunan kitaplar, eski püskü üniformalar ve
yarı aç karınlar olmasına rağmen okula hevesle gelen ve öğretmeni can kulağıyla
dinleyen öğrenciler vardı.
Ortadaki
bu tersliğe birbirinden farklı yorum getirenler var aslında. Çoğu kişi
teknolojinin hayatımıza girmesiyle birlikte çocukların derslere ilgisinin azaldığını, bazı kişiler
disiplin eksikliği olduğunu bazıları ise (son zamanlarda fazlaca duymaya
başladığım) DEHB; dikkat eksikliği
hiperaktivite bozukluğu hastalığının olabileceğini dile getiriyorlar.
Aslında
bu konuda yapılan yorumların ve yaklaşımların birçoğu kendini mantıklı
açıklayıp savunsa da ben daha temelde sıkıntılar olduğu kanaatindeyim. Nasıl
mı? Biz büyürken oynadığımız sokak
oyunlarının, toplandığımız sülale yemeklerinin, dinlediğimiz babaanne
masallarının yerini günümüzde; tek başına oynanan playstation oyunları, yalnız
yenen fastfoodlar, internetten izlenen videolar ve e-book ( bilgisayardan
okunan kitaplar-romanlar) alması. Eskiden bir şey öğrenmek isteyen insanlar
kendilerinden yaşça büyük veya deneyimli birilerine sorar fikir alırlardı.
Şimdi GOOGLE amca herkesin akıl hocası oluverdi. Maalesef şimdi pek az kişi
öğretmenlere dedelere- nenelere bir şey sorup öğrenir oldu. Zaten Google’da yazıp araştırmak istediğimiz şeyi “bunu mu
demek istemiştiniz?” diye düzeltmeye çalışmasına sinir olmamak elde değil!
Dersi
düşük, başarısız gelince eleştirdiğimiz, kızdığımız ve yediğin önünde yemediğin
arkanda diye esip gürlediğimiz çocuklarımıza, 3 cilt baskı olacak kadar
attığımız fırçaları bir an olsun bir kenara koyup düşünsenize “bu devirde bu eğitim sistemi içerisinde kim
yeniden öğrenci olmak ister?
Her yıl sınav sisteminin değiştiği (!)
çocukları eğitimde kobay olarak kullanan(!) ve henüz ilk ve ortaokuldayken
minicik ellerine kalem tutuşturup A-B-C-D-E şıklarından birini seçmeye
başlattığımız sistemde ben öğrenci olmak istemezdim gerçekten…
Bazen anne- babalar ilkokula giden çocuklarına
“test çöz, bak sınavda bir sürü yanlışın çıktı diye çok fazla baskı yapınca
üzülüyorum. O anda ebeveynlere çocuğuna bu kadar baskı yapmak yerine; kitap
okumayı, eğitimin temel prensiplerini ve çocuğun kendini keşfetmesine yönelik
etkinliklerin daha da önemli olduğunu anlattığımda ise “doğru söylüyorsunuz ama o zaman diğer
arkadaşlarından geri kalır deyiveriyor.
Çünkü onlar artık
sadece çocuk değildi(!) onlar önce TEOG’a- YGS’ye- LYS’ye- sonra KPSS’ye
– gücü kalırsa ALES’e - DGS’ye-
KPDS’ye ÜDS’ ye … ve adını hatırlayamayacağımız onlarca
sınava girecek “ Sınav çocuklardı”. Tek amaçlarının sınavlara hazırlanmak ve
geçmek gibi hastalıklı düşüncelere kaptırmayın çocukları lütfen. Çünkü sınavlar
gelip geçer ama çocuğunuzun sağlığı öyle değil. Bunun en acı örneğini çok kısa
bir süre önce 2017 YGS sınavına geç kaldığı için giremeyen gencecik kız
kardeşimizin intihar vakasını öğrendiğimizde gördük. Bu içler acısı durumu yaşayan aileye Rabbim
sabırlar versin inşallah.
Hayatın kendisinin bir sınav olduğunu diğer
tüm sınavların sağlığımızdan, huzurumuzdan ve çocuklarımızdan kıymetli
olmadığını unutmayalım ve bunu her fırsatta çocuklarımıza söyleyelim lütfen.
Hayat
sınavında “ Allah zihin açıklığı versin”
6 NİSAN 2017
NEZİHE
KARA