2012 senesini uluslararası 6 Ehl-i Beyt sempozyumu ile tamamladık.
Bazı çevreler inkâr etseler de, Türk milletinin hamurkârı Alperenler eli ile yoğrulmuş İslam medeniyetidir, Ehl-i Beyt sevgisidir.
2012 senesini üzeri örtülmüş bu sevda ateşini tekrar yakarak geçirdik.
2013 senesini ise, Milli Kahramanlara ayırdık.
Güzel Anadolunun her karışında bir maneviyat büyüğü, bir kahraman yatıyor.
Yapmak istediğimiz 1990lı yıllarda ortaya koyduğumuz dini bütünlüğümüz, milli bütünlüğümüzdür görüşümüzü bugün de hayata geçirmektir.
Türk milleti, Mustafa Kemalin riyasetinde gerçekleştirdiği bağımsızlık mücadelesini bu iki değeri birleştirerek kazanmıştı.
Vatan işgaline karşı mücadele, kaynakların talanına dur diyebilmek, bağımsızlığın korunması, namusumuza ve inancımıza karşı yapılacak müdafaa ancak dini ve milli bütünlük ile korunabilir diyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti devleti de aynı fikriyat ile kurulmuştur.
Bu hakikati gören Atatürk, Türkiye ismini dahi 3 gün kaldığı Nevşehirde, Hacı Bektaşın vekillerinden Cemaleddin Çelebi Dede ile beraber almıştır.
Kurtuluş Savaşının kazanılmasında etkili olan o Kuvayı Milliye ruhu, azmini, yedi düvelle mücadele edebilme cesaretini manevi büyüklerin desteğinde bulmuştur.
Atatürk, ağzı dualı büyükleri cephenin her sathında hissettirmiştir.
Hal böyle iken, Gazinin hakkında, arkasından itikadı ve dine bakışı konusunda yanlı ve yanlış bilgiler Türk milletine pompalanmıştır.
Bilinçli olarak oynanan bu senaryo, Türk milletinin Atasına olan sevgi ve bağlılığını kullanarak, toplumu istenilen noktaya taşımak için bir yol olarak seçilmiştir.
Atatürkün arkasından gelişen Cumhuriyet tarihi, laiklik kisvesi arkasından dindar ile mücadele ile geçmiştir. Bu süreçte baskılara ve yanlışlara direnemeyerek, dini ve milli duygularını muhafaza edemeyenler, maalesef Atatürk ile dindar kesimin arasının açılmasına sebeptir.
Gelinen noktada, inancını yaşayan Müslüman Türk milleti hakkında, Atatürkten konuşamaz, ona saygı duyamaz, ona sahip çıkamaz şeklindeki yanlış görüş değişmez bir kural halinde kabul edilmiştir.
Bizim üzüldüğümüz, Türkiyedeki aydın kesimin de bu Batı destekli senaryoya bilerek veya bilmeyerek alet olmasıdır.
Kocaelinde gerçekleştirdiğimiz Milli Kahramanlar Sempozyumu hakkında görüşlerini kaleme alan gazeteci Emin Çölaşan da bu cenahta yer aldı.
Salonu dolduran binlerce insanımız ile buluşmamızdan Türk milletinin tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin içinde bulunduğu tehlikeli süreçten bahsettiğimiz konuşmamızdan aklında sadece başörtülü ve sakallı kişilerin Atatürkü alkışlamasına olan şaşkınlığı kalmış.
Biz, on yıllardır farklı başlıklar altında devlet-millet kaynaşmasını, Atatürk Türkiyesindeki üniter devletin muhafazasını; Laz, Çerkez, Türk, Kürt bir olduğumuzu anlatıyoruz.
Atatürkü de ilk defa ağzımıza almış değiliz.
Onun dindar bir Müslüman olduğundan, başlattığı Kurtuluş Savaşı ile bugünlere gelebildiğimizden hemen her fırsatta bahsederiz.
Atatürk, kimsenin tekelinde ve yalnız bazılarının izni ile konuşulacak bir kimlik değildir.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu, Lozanda gayrimüslim - Müslim ayrımını, daha sonra da Yunanistan ile nüfus mübadelesini gerçekleştirecek hassasiyette bir Müslümandı.
Üstelik maneviyatı yaşayan bir kişi olarak Atatürk, kapitalizmin karşısında ezilen halklara örnek bir liderdi.
Bugün Atatürkten bahsedenler, onu içinde bulunmadığı bir dinsizlik kimliğine bürüyeceklerine, hayatı boyunca yaptığı sömürüyle mücadelesini anlatmalılar.
Atatürke sahip çıkmak, kapitalizmin esiri olmuş bir zihniyetten maaş almakla yapılamaz.
Atatürke sahip çıkmak, beğendiğin bir tarafını öne çıkararak, diğer tarafını karartmakla da olamaz.
Türk devletinin kurucusu elbette ki, Türk milleti gibi Müslümandı, dindardı.
Çanakkale Savaşı yıllarında cepheden gönderdiği mektuplarda Allaha olan inancı ile bu savaşı kazanacağını yazmıştı.
İlk TBMMni Cuma günü ve hutbelerle açan Atatürk, Ramazan orucunu tutardı. Kız kardeşi Makbule, Kadir gecelerinde bana iftara gelirdi diye anlatmışlardır.
Cuma namazlarına da giderdi. Camide, Allah birdir, şanı büyüktür diye başlayan ve Hz. Peygambere övgülerle devam eden hutbeleri vardır.
Yedi yaşında annesinin isteği ile Kuranı hatmetmiş ve 8 yaşında hafız olmuştu.
Eskişehirdeki Mihalıççık Camisini cebinden verdiği 5 bin lira ile tekrar yaptırmıştı.
1937 senesinde Filistine karşı Haçlı saldırılarını öğrendiğinde bir bildiri yayınlamış ve Filistine el sürülmez diye ifade etmiştir. Kısaca, bugün bazı çevrelerin işlerine öyle geldiği için dine karşı imiş gibi gösterdikleri Atatürk, aslında Pazar günü sakallı ve başörtülü vatandaşlarımızın alkışladığı liderdir.
Biz Sayın Çölaşan gibi düşünen aydınlarımıza, olayları Batı gözlüğü ile değil, Müslüman - Türk feraseti ile tahlil etmelerini tavsiye ederiz.
Ve yine deriz ki, eğer gerçek bir Atatürkçü ise federatif yapının konuşulduğu, kaynakların peşkeş çekildiği, AB ve ABD dışında bir gündemin olmadığı ülkemizde, bugün tam bağımsızlığın simgesi Atatürkü ayakta alkışlayan gerçek Atatürkçülerle beraber olmalıdır.