Günümüz dünyasında insanların en çok ihtiyaç duyduğu şey, doğru sözlü ve cesur insanlardır!
Çünkü etrafımızda din adına, vatan adına, millet adına edebiyat yapıp insanımızın aklını ve gönül dünyasını karıştıran insanlar (sözde alimler, hocalar, siyasetçiler) çoğaldığı ki, doğruları gerektiği yerde cesurca dile getirmek gibi bir meziyete sahip olan değerli insanları özler olduk.
Eyyamcılık ülkemizde hızla yayılan virüs gibi herkese bulaşmaya devam ederken, dini ve milli hassasiyetlerin ciddi zarar gördüğüne şahit oluyoruz. Müslümanlara dini anlatmak olan görevlilerin süslü cümleler ile konuşmalarını tamamladıklarını, doğruyu, yanlışı, olaylar karşısında İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a) ve O’nun Ehl-i Beyti’nin ölçüsünü ortaya koymadıklarını görüyoruz. Nerede de kaldı nasihat etmek, uyarmak, Peygamberi anlatmak? Varsa yoksa edebi cümlelerle süsledikleri konuşmalarını tamamlayıp, tebrikleri kabul etmek!
Aynı şey siyaset alanın da gerçekleşiyor. Her tarafımız adeta ateş çemberi! Ancak bizden iyiye giden bir ülke yok! Bu nasıl bir tiyatrodur ki, oyunu oynayanlar da uyuyor, seyredenler de!
Yiğidi öldür hakkını yeme! Ortadoğu coğrafyası yanarken, Müslüman müslümanı öldürürken, bir tek Prof. Dr. Haydar Baş çıkıp dedi ki, “Kim bir müslümanı öldürürse, cezası içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Nisa Suresi 93.” Kimileri insan öldüren grupların adını koymaktan bile acizken, Sayın Baş, İslam’ın ve Peygamber’in ölçüsünü ortaya koydu.
Dinlerarası diyalog çalışmalarının zararlarından bahseden yine O’ydu. “Allah'a gidecek hak yolda, yollarını şaşırmasınlar diye peygamberler gönderilmiş, son peygamber Hz. Muhammed Mustafa'dan sonra ise nübüvvet yolu kapanmıştır.
Bundan sonra başında Gadir-i Hum'da hilafeti ilan edilen İmam Ali'nin yer aldığı ve onun evlatlarından gelen neslinin hakkı olan velayet ve hidayet yolu açılmıştır.
Hak olan yol, Ehl-i Beyt'in yoludur” diyerek Müslümanların neyi görmeleri gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Haydar Baş’tı.
“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” gibi bir atasözümüz var bizim ama, ülke olarak aklımızı başımıza almaz isek, ne köyümüz kalacak ne de kasabamız! Edebiyatı bırakıp gerçek dünyaya dönmenin vakti hala gelmedi mi?