Ülkede yaşanan ekonomik sıkıntıların ardı arkası kesilmiyor. Özellikle son aylarda başta kuru gıda ürünleri olmak üzere birçok temel tüketim mallarına gelen yüksek zamlar, yaşanan bu sıkıntıların üstüne tuz biber oldu. Vatandaşın ne durumda olduğunu tarif etmeye bile gerek yok. Çünkü çoğu kişi bu sıkıntıları birebir kendi dünyalarında yaşıyor.
Halk geçim sıkıntısı ile boğuşa dursun, kimileri bu zamların sorumlusunu alelacele bularak, çarşaf çarşaf gündeme taşımaya başladı. Başında küresel ve global olan her neden bu sıkıntıların temeline oturtuluyor. Küresel ısınma, global piyasalar, gıda ithal edilen ülkelerin ithalatı kesmesi ve daha birçok sözde sebep, bu halin sorumlusu ilan ediliyor. Kısacası işin kolayına kaçılarak, günah keçileri bir bir kurban ediliyor.
İnsanlar yaşamlarını idame ettirirken, gelecekte başlarına gelebilecek olası aksaklıklar, felaketler için önceden tedbir alma yolunu seçerler. Örneğin evine 40 yıl boyunca hiç hırsız girmemiş bir kişi Bundan sonra benim evime hırsız girme ihtimali çok düşüktür diyerek evinin emniyetini almamazlık etmez. Ülkeler ve toplumlar da aynı davranış biçimini sergiler. Olası sıkıntıların yaşanma ihtimali ne kadar düşük olursa olsun her zaman tedbirli olmak gerekir. Birçok ülke savaşta olmasa da, yine de milyarlar harcayarak gerekli silah ve mühimmat ediniyor. Biz yüzyıldır hiç kimseyle savaşmadık. Bundan sonra da ülkemizde savaş çıkma ihtimali yok denecek kadar azdır diyerek ordusunu terhis etmez. Bir ülke için sadece savunma alanında değil her alanda elden tedbiri bırakmamak hayati önem taşır.
Gelelim şu an ülkemizde yaşananlara. Ülkemizde tarım sektörü can çekişiyor. Üretim her geçen yıl daha azalıyor. Geçmişte buğday ambarı olan ülkemiz şimdi başta buğday olmak üzere pirinç, nohut, ham yağ gibi bir çok ürünü hatırı sayılır miktarlarda ithal ediyor. Üretime olan destek olmadığı için çiftçi ve elbette para kazandırmadığı için çiftçi arpa, buğday ekmiyor. Cinsi, türü, ülke ihtiyacı gözetilmeksizin desteklemesi en yüksek olan tarlaya ekiliyor. Veya verimli tarlalar sırf destekleme almak için ağaç ekiliyor.
Bu şekilde ülkemizin ihtiyacı olan gıda ürünlerinin üretimi bu politika yüzünden düşüyor. Bu nedenle kendi toprağımızda yetiştirebileceğimiz bir çok ürünü ithal etmek zorunda kalıyoruz. Gıda ürünlerini ithal ettiğimiz birkaç ülke de gün gelip bize mal göndermeyi kestiğinde veya ürünlerde ciddi fiyat artışlarına gittiklerinde onlara ver yansın ediyoruz. Risk yönetimi ile önlem almak yerine krize girmeyi yeğliyoruz nedense!
Peki işin bu noktaya geleceği belli değil miydi? Bu alanda birçok tedbir önceden alınamaz mıydı? Yıllardır dünyada gıda sektöründe ciddi sıkıntıların yaşanacağı alarmı verilirken, bir ülkenin hayvan yemine destekleme vermesi ne kadar normaldir? Hadi farz edelim ki hiç verimli toprağımız yok, üretemiyoruz. Gıda ithal edilen ülkelerle daha bağlayıcı anlaşmalar yapılamaz mı? Ülke ülke gezip ticari bağlantılar yapıyoruz açıklamaları yapan siyasiler, bu zamana kadar neyin bağlantısını yapmışlar acaba?
Bir ülkenin idaresinde olmak büyük bir iştir. Birçok meziyeti kendi bünyenizde barındırmanız zaruridir. Geleceği görmek, herkesten bir adım önde olmak bir liderin başta gelen özelliklerinden olmalıdır. Ben yaptım oldu mantığıyla hareket etmek kimseye hiçbir kâr getirmeyecektir. İşin nihayetinde ne denilirse denilsin bu işin kısa ve çok net bir açıklaması vardır, o da Tedbirsizlik!
Selim Baytürkmen