Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koçun 28-30 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirdikleri İspanya ziyareti sonrasında, Türkiyede halen tartışmaları devam eden Yabancılara Mülk Satışına yeni bir model getirilmesi planlanıyor. İspanya Modeli olarak adlandırılan bu sistem ile yabancılara yapılan mülk satışının arttırılması hedefleniyor. Model şöyle: İspanyada özel şirketler aracılığı ile yaptırılan ve çoğunluğu turistik bölgelerde bulunan konutlar, henüz proje aşamasındayken satılmaya başlanıyor. Müşteriler alacakları evlerin sadece maketlerini görebiliyorlar. İspanyanın bu model ile bugüne kadar 1 milyon konut sattığı ve bu satışlardan yaklaşık olarak 178 milyar Euro gelir elde ettiği söyleniyor. Bu modelin Türkiyede uygulanabilmesi amacıyla Maliye Bakanlığı tarafından bir ön çalışma başlatıldı.
Bu haber ile eşdeğer zamanda bazı gazetelerdeki köşe yazarları da, aynı konu ile ilgili olarak çarpıcı açıklamalar ve bazı öneriler içeren yazılar yazdılar. Bu yazılarda yabancılara mülk satışı onaylanırken, aynı zamanda da model hayata geçirilirse modelin gelişimi için gerekli bazı koşullarda sıralanmış. Özellikle de Üst Yapı çalışmalarına dikkat çekilmiş.
İsterseniz bu Üst Yapı olayına biraz açıklık getirelim: Kaleme alınan bu yazılarda Üst Yapı normalden biraz farklı. Mülk satışı yapılacak şehirlerin, daha fazla müşteri çekilebilmesi amacıyla, bir Avrupa şehrini aratmayacak özelliklere sahip olacak şekilde dizayn edilmesi gerektiği, kilise ve sosyal tesisler inşa etmenin şart olduğu belirtilmiş.
Aslında burada birden fazla çelişki bulunuyor:
Çelişki 1- Bir Avrupa Şehri Gibi Olmak : Eğer ben bir Avrupalı olsam ve yabancı bir ülkede mülk satın almak istesem, alacağım konutun ve çevresinin, zaten aşina olduğum bir çevreye benzemesini asla istemem. İsteseydim eğer, yaşadığım ülke veya şehirden bir mülk edinirdim. Bunun için yabancı bir ülkeye gitme ihtiyacı duymazdım. Zaten insanları başka ülkelere çeken, o ülkenin yaşadığı yerden farklı olan kültürü, yaşam biçimi ve doğal yapısı değil midir?
Çelişki 2- Kilise ve Sosyal Tesis Yapmak : Sosyal tesise, alış-veriş merkezleri, okullar, spor alanları ve daha birçok şey giriyor. Türkiyede, birçok şehrimizde bu tür eksiklikler var elbette. Ancak turistik bölgeler, bu konuda diğer şehirlerimize oranla daha şanslı bir konumda bulunuyor. Bu tür tesislere asıl kendi insanımızın ihtiyacı var, yabancıların değil. Kilise yapma konusu ise daha da girift. Bu insanlar için yeni Kiliseler inşa etmek ne kadar doğru olabilir ki? Acaba biz İspanyadan veya herhangi bir Avrupa ülkesinden mülk satın alsak, onlar bizlere, Durun size şuracıkta küçük bir Sultan Ahmet Camii yapalım mı diyecek?
Uygulanması planlanan bu model ile birlikte, Avrupadaki zengin insanlar Türkiyeye çekilecek ve satın aldıkları mülklerde aylar boyu yaşamaları için elden gelen her şey yapılacak. Ve bu toprakların asıl sahipleri, bu güzel bölgelerin nimetlerinden faydalanmak yerine, hizmet sektöründe yerini alacak. Ağa olacak adam maraba olacak vesselam.
Turizme karşı değiliz elbette ve bir ülke için önemli bir döviz kaynağı olduğunu da biliyoruz. Ancak her türlü zenginliğe sahip ülkemizde bu kaynaklardan milyarlarca dolar kazanmak dururken, neden topraklarımızı satmaya kalkıyoruz ki?
Selim BAYTÜRKMEN