Bundan yaklaşık 23-24 sene öncesi; çocuk oyunlarımızın evlerden sokaklara taştığı, küçük ev bahçelerinden, geniş sokaklara çıkmamıza izin verildiği, yeni arkadaşlar edindiğimiz, yeni oyunlar öğrendiğimiz yıllardı. Çocuk gözümüzde o kadar sevmiştik ki sokakları, sabahtan akşama kadar eve girmek nedir bilmezdik. Sadece zorunlu yemek ve ihtiyaç molaları hariç tabii ki. Akşam ezanı okunduğunda teker teker babalar evlere gelmeye başlarlardı. Sokak başında görünen ilk aile babası hepimizin evlere gitme zamanın geldiğine işaretti.
O zamanlar biz çocukların yapmaktan çok zevk duyduğumuz bir şey vardı: Bizim mahallede oturan bir dede vardı. Ak sakallı, bembeyaz yüzlü bir adam. Aynı zamanda da Nasreddin hocanınkine benzer bir boz eşeği vardı. Bu dedenin gözleri görmezdi. O haldeyken eşeği ile birlikte çeşmelerden temiz içme suyu doldurur, kahvehanelere dağıtır ve ilerlemiş yaşına bakmadan geçimini bu şekilde sağlardı. Biz çocukları, su doldurması pek ilgilendirmezdi dedenin. Sabah işe giderken ve akşam evine dönerken bütün çocuklar onun arkasından belli bir süre koşar ve hepsi bir ağızdan şu duayı ederdi “Allah gözünü açsın dede”. Benim hep Nasreddin Hocaya benzettiğim bu dede de bıkmadan usanmadan her gün her sabah ve her akşam günahsız ağızlardan dökülen bu isteğe gönülden “Amin dedem” diyerek iştirak ederdi. Hiçbir zaman herhangi bir çocuğu terslediğine veya yanından kovaladığına şahit olmadım.
Yıllar sonra biz çocuklar büyüyüp birer delikanlı olduğumuzda, o ak sakallı dede hala çocukların duasına aynı hoşgörüyle “Amin dedem” demeye devam ediyordu. İşin garip tarafı biz büyüyüp serpilirken o hiç değişmiyordu.
Şimdilerde ise, ne su taşıyacak bir boz eşeği ne de su bidonlarını yüklenecek kuvveti kaldı dedenin.Artık çocuklarda peşinden koşup ona dua etmiyor. Ama yine de her şeye rağmen hayat devam ediyor düsturuyla elinde bir ufak sandalye her sabah yine yollarda. Önceleri ne yaptığını bilmiyordum. Sonra gördüm ki o ufak sandalyesine oturmuş, önünde bir tartı, insanları tartarak geçimini sağlıyor. İlerlemiş yaşı ona engel olmamış, yine çalışıyor.
Yıllardır az çok hayatımızın bir köşesinde duran dedenin adını bile bilmiyorum. O hiçbir zaman bizlere fıkra anlatmadı, eşeğine de ters bindiğini görmedim, göle de yoğurt çalmışlığı yoktur, çünkü Kilis’te göl yoktur. Ama benim, onu her gördüğümde aklıma Nasreddin hoca gelecek. “Allah gözünü açsın dede”.