Türkiye’de ekonomi iyiye gidiyormuş, enflasyon düşme eğilimine geçmiş, stoklar artmış v.s , ekonominin gidişatını açıklayan yetkili ağızlar böyle söylüyorlar. Bu açıklamaları dinledikten sonra aklıma şu soru geliyor: “Acaba Kilis, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içerisinde değil mi?” Belki de bu açıklamaları dinleyen büyük bir çoğunluk aynı soruyu soruyordur kendi kendine.
Oysa Kilis’te, gördüğümüz kadarıyla durum, hiç de öyle söylendiği gibi değil. Piyasa da her yer, her dükkan ağzına kadar mal ile dolu. Sebep ne peki? Talep yok denecek kadar az. Talep bu kadar az olunca da esnaf, dükkan kirasını verebilmek, çeklerini,faturalarını karşılayabilmek, vergisini zamanında faizsiz ödeyebilmek için elindeki malı, zararına dahi olsa satmak zorunda kalıyor. Bu durum süreklilik kazandığında ise, esnaf, gün be gün daha kötüye gitmekten kurtulamıyor.
Bunda on sene evveline kadar, en yüksek dereceli devlet memurundan bile daha fazla kazanabilen, işyerinin kazancıyla iki-üç aileyi rahatça geçindirebilen, evlatlarına yanında iş imkanı sağlayabilen esnaf, şimdilerde ne yapacağını bilemez bir konumda. Esnaf malını satabilmek için aklına gelen her yolu deniyor; dükkanı, vitrinini yenileyerek, sattığı mala çok az kar koyarak satışlarını biraz olsun arttırmak istiyor. Suriye sınırına yakın olan Kilis’te, kimileri artı kazanç sağlayabilmek için gümrük ticareti yapıyor. Geçenlerde, asıl mesleği bakkallık olan birisine rastladım; “Dükkanının yeterli gelir sağlamadığını ve Suriye’ye giderek ek gelir elde etmek zorunda kaldığını” ifade etti. Bu tür ek iş yapmak zorunda kalanların sayısının, azımsanmayacak kadar fazla olduğu göz önünde bulundurulursa, durumun pek de iyi olmadığı açıkça görülür.
Hepimizin bildiği ve büyük çoğunluğumuzun bir fiil yaşamaya zorlandığı bu ortamda, insanımız artık her ihtiyacını azaltmaya başladı. Artık alış-verişlerde , en ucuz mallar en asgari miktarlarda alınıyor. İhtiyaçlar erteleniyor, eve götürülen ekmeğin dahi hesabı yapılıyor. Bu durumda ekonominin her geçen an daha kötüye gitmesine sebep teşkil ediyor. Bir arkadaş sohbetinde, ben şu ifadeyi kullandım; “Ekonomik durumumuz iyi olsaydı, her takım elbise için ayrı bir ayakkabı alırdım”. Genç bir arkadaş,” Peki o zaman israf olmaz mı? dedi. “Olmaz” dedim. Neden mi? Çünkü biz ülke olarak, yıllardır her aldığımız eşyayı idareli kullanmak zorunda bırakıldık. Üç-beş ayakkabı almak bize hayaldi ve kesinlikle israftı. Kilis’imizde 20-30 senelik buzdolabı olan, yıllar öncesinde aldığı bir eşyayı hala kullanmak zorunda kalan bir çok aileyi sizlere örnek göstermem mümkün. Her evde, yeni bir buzdolabı, bir derin dondurucu, bir turbo fırın, bir bilgisayar v.s çoğaltmak mümkün; olması ihtiyaç mıdır? Yoksa israf mıdır? Elbette ki ihtiyaçtır. Oysa az önce saymış olduğum eşyaları evinde göremeyenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Hepimizin en iyi ve en yeni eşyaları kullanma hakkı vardır. Belki de biz, bu haklarımızı, yanlış kararlarımız sonucu teslim ediyoruz başka kişilere.
Ekonominin düzelme eğiliminde olduğunu milyonlarca insana televizyonlardan açıklayan ağızlara cevabımızdır: “Kilis’te manzara budur, tersini iddia edenleri ispata davet ediyoruz”.