İnsan olarak, alışkanlıklarımız, bilgi edinme yöntemlerimiz, yaşadığımız zaman dilimine göre değişim gösterir. Bilim ve teknolojinin büyük bir hızla ve durdurulamaz bir biçimde yükselişi ile çağımızda, yaşam standartlarımız geçmişe oranla bir hayli değişiklik arz etmeye başladı. Elbette bu değişim ile birlikte, insanların bilgi edinme ve öğrenme yöntemleri de zamana göre şekillenmeye başladı. Eski zamanlara göre bilgiyi daha kolay ve değişik yollardan edinebiliyoruz artık. Büyüklerlerimizle daha az sohbet ediyor, kitaplara daha az başvuruyoruz. Özellikle yazılı, sesli ve görüntülü medya neredeyse bütün hayatımıza hükmeder hale gelmeye başladı.
Artık birçoğumuz günümüzün büyük bir kısmını televizyon, radyo ve sinema üçgenine hapsettik. İşte bu noktada takip edenden çok, takip edilenlere büyük bir sorumluluk yükleniyor. Özellikle televizyon ve radyo dışında sanatsal değer taşıyan sinema ile ilgili beni endişelendiren bir noktaya değinmek zorundayım.
Son yıllarda, yabancı filmler dışında Türk filmleri de milyonların ilgisini çekmeye başladı. Dram, komedi, aksiyon, korku-gerilim gibi alanlarda iyi prodüksiyonlar ortaya konulmaya başlandı. Milyon dolarlar harcanarak seyircinin beğenisine sunulan bu filmler her ne kadar bizleri gururlandırsa da, geçmiş tarihimize dayanarak yapılan bazı tarihi filmlerdeki bariz yanlışlıklar seyircinin haklı tepkisi ile karşı karşıya kalıyor.
Şanlı tarihimizde büyük işler başarmış, normal bir insanın yapamayacağı yeniliklere imza atmış ve bizlerin halkı gururuna kavuşmuş atalarımızın, gerçekten uzak bir şekilde sinema perdesine aksettirilmesi hiçbir şekilde bahane götürür bir durum değildir. Türk seyircisi haklı olarak, tarihini sinema perdesinden yanlış öğrenmek istemiyor. Bu tür yanlışlıkların özellikle bazı Türk filmlerinde ortaya çıkması gerçekten düşündürücü bir durumdur. Zaten birçok alanda bizleri farklı şekilde tanıtmaya ve olduğumuzdan değişik göstermeye çalışan birçok şey varken, bunların arasına kendi içimizden yapımcıların ve yönetmenlerinde katılması, Türk filmlerinin bu seviyeye gelmesine büyük katkı sağlayan seyircimize karşı büyük bir saygısızlık ve sorumsuzluk değil de nedir?
Tarihi olay ve kişilerin aslına uygun bir şekilde ortaya konulması neredeyse bir mecburiyettir. Çünkü artık dünyada insanlar, bilgilerine göre değil gözlerinin gördüklerine göre hüküm verir hale geldiler. Bunu bilen yabancı sinema yapımcıları, aslında var olmayan sözde kahramanlıklarını büyük paralar harcayarak gözler önüne dökmeye başladılar. Savaş filmleri ve tarihi olayları nakleden dramlar sinema perdelerinde büyük gişe hâsılatları yapar hale geldi. Bunun farkında olan sinemacılar, bu açığı çok iyi kullanmaya devam ediyorlar.
Türk sinemasının her yönden gelişim gösterdiği, yabancı filmlerle başa baş mücadele eder hale geldiği bu zamanda, yapımcıların, yönetmenlerin ve oyuncuların özellikle tarihi içerikli filmler yaparken, daha dikkatli olmaları ve gerçeğine uygun prodüksiyonlar ortaya koymaları tarihi bir sorumluluktur. Bu alanda at koşturanların sorumsuz davranışları, belki de ilerde telafisi imkânsız sonuçlara sebep olacaktır. Tarihimizde şanlı zaferlerden tutunda, büyük komutanlara, padişahlara ve muzaffer halkımıza varıncaya kadar film malzemesi olacak o kadar büyük bir potansiyel dururken, var olanı farklı ve ucuz göstermeye çalışmak hangi akla ve kime hizmet etmektir bunu anlayabilmiş değilim doğrusu?
Selim BAYTÜRKMEN