Dünkü “Atamızın huzurundayız” makalemizde 2 Şubat Pazar günü Anıtkabir’e yaptığımız ziyaretten bahsetmiştim. Bu konuda o kadar çok söylenecek söz, yazılacak yazı var ki, günlerce yazsak yetmez. Ancak yaptığımız ziyaretten bazı kesitler aktarmadan da geçemeyeceğim.
Anıtkabir ziyaretine Atamızın mezarını ziyaretle başladık. Daha sonra müze kısmına geçtik. Ziyaret edenler bilir, ancak ziyaret etmeyenler için söylemek gerekirse; mecburi bir yön belirlenmiş, belli koridorlardan geçip salonlara giriyorsunuz. Gerek koridorlarda, gerek salonlarda sergilenenleri arzu ettiğiniz kadar inceleme ve seyretme şansına sahipsiniz.
Kurtuluş savaşında ve diğer önemli savaşlarda mücadele eden komutanların, bölgesel kahramanların, ilk mecliste görev alanların resimlerini; Atamız tarafından çekilen önemli telgrafların, mektupların, kopyalarını duvarlarda asılı olarak görme ve okuma şansına sahipsiniz.
Müzenin bir bölümünde Çanakkale savaşının ses ve görüntü olarak canlandırılması ziyaretçilere gerçekten de duygu dolu anlar yaşatıyor.
Atamızın kıyafetlerinin, silahlarının, kullandığı kılıçların, kendisine armağan edilen hediyelerin sergilendiği bir bölümde ayrıca duygu dolu anlar yaşıyorsunuz.
Benim üzerinde dikkatle durmak istediğim bölüm Atamızın kitaplığıdır. Bir salon tıka basa kitaplarla dolu. Binlerce kitap. Atamızın okuduğu ve özellikle altını çizdiği, kenarına notlar aldığı kitapların camekân içinde sergilenenlerini dikkatle inceleme fırsatı buldum. Atamızın, çeşitli yabancı dillerde yazılmış dünya tarihi hakkında çok sayıda kitap okumuş olduğuna; dünyanın çeşitli bölgelerinde kabile yönetiminden büyük devlet yönetimine varıncaya kadar yazılmış olan çok ciddi kitaplardan faydalandığına; dünya dilleri hakkında gramer çalışmaları yaptığına, şahit oldum.
Özellikle dikkatimi çeken bir konu da büyük mutasavvıf Sümbül Sinan Hazretlerinin tasavvufla alakalı bir eserini okumuş, not düşmüş. Baskı hatası olarak bir beytin son satırı eksik kalmış onu fark ederek kendisi tamamlamış.
Ziyaret bitmek üzereyken değerli bir dostum kulağıma eğilerek: “Uğur hocam neler gördük, neler öğrendik. Ben ilk defa Anıtkabir ziyareti yaptım ve bu güne kadar Atamızı ve bu müzeyi gezmediğim için kendimden utandım. Diyorum ki, Atatürk hakkında ileri geri konuşanları kulağından tutup buraya getirmek lazım. Belki utanırlar.”
Bu değerli dostuma gönülden katılıyorum. Bir kimsenin, başka biri hakkında söz söylerken, o kişi hakkında neler bildiğine bakması gerektiğine inanıyorum.
Gerçekten de Türk Milleti Atası hakkında çok şey bilmiyor. Bildiklerinin de çoğu yanlış.
Ziyaretimiz bitip tekrar aracımıza binmek üzere yolda yürürken dostlarla konuşuyoruz. Allah Haydar Baş hocamızdan binlerce defa razı olsun ki bize Atamızı tanıttı, ilgi odağımıza soktu; geldik, gördük ve anladık ki Atatürk hakkında daha çok şeyler öğrenmek zorundayız. Bunun için de Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın Atatürk hakkında kaleme aldığı eserinin çıkmasını dört gözle bekliyoruz.
Uğur Kepekçi / 7 Şubat 2014