Her önüne gelen kendince büyüklü küçüklü iddialarda bulunur. Kimi dürüstlükten, kimi cömertlikten, kimi helal lokmadan, kimi sevgiden bahseder durur. Hem de sözden ziyade, ciddi ciddi iddialarda da bulunur. Hâlbuki her iddianın mutlaka ispat edilmesi gerektiğini unutur çoğu zaman insan.
Özellikle de inanç ve ibadet konusunda, kişinin iddiasını sadece bu dünyada değil, öbür âlemde de ispat etmesi gerekmektedir. Yüce Allah, ahirette kulunu öyle bir hesaba çekecek ki; kulunun düşünceden eyleme, aldığı her nefesten, kazandığı ve harcadığı her kuruşa varıncaya kadar…
Yunus Emre bir şiirinde insanın bu halini çok güzel ifade eder: “Gaflet ile Hakk’ı buldum diyenler, Er yarın Hak divanında belli olur. Kimin adı sofi, kimin derviş, Derviş isen kardeş, takvaya çalış. Gizlice yollardan sen Hakk’a eriş, Er yarın Hak divanında belli olur.”
Öyle bir zaman diliminden geçiyoruz ki, doğrunun yanlışın birbirine karıştığı, insanların iddialarını ispatta zorlandığı bir zaman. Dolayısıyla; doğruya varmak, doğruyu bulmak, doğruyu savunmak çok zor bir hal aldı.
Adı sanı büyük büyük adamlar, dindarlıkta dahi iddia sahibi olanlar, deyim yerindeyse patır patır dökülmekte, iddiaların yerinde yeller esmektedir.
Devletin malının, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı diye emanet edilenler tarafından talan edildiğini görüyoruz. Helale harama asırlardır o kadar dikkat eden Türk milleti, neredeyse “helal haram ver Allah’ım, Senin kulun yer Allah’ım” zihniyetine büründü.
Yaşananlardan tiksinmemek mümkün değil ama milletin gözü önünde cereyan eden bu kadar olumsuzluğa rağmen halkımızın arasında helale harama dikkat eden yiğitler yok değil.
Rüşvet-yolsuzluk, helal-haram konuları gündemde olduğundan, birkaç gündür hafızama gelen bir hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yaklaşık 1,5 sene önce rahmetli olan Muhterem amcam ve kayınpederim Muzaffer Kepekçi ’den bahsedeceğim.
Rahmetli amcam, Kilis-Gaziantep arasında taşıma sektöründe şoför olarak çalışırdı. Kendisi helal haram konusuna çok dikkat eden biriydi. Bu konudaki hassasiyeti beni çok etkilerdi. Yıllarca çalıştığı işi sebebiyle arada bir yolcular arabada eşyalarını unuturdu. Bazen de arabaya düşen bozuk paralar olurdu. Rahmetli amcam unutulan eşyaları terminale teslim eder, bozuk paraları arabadan alır emanete koyar, belki sahibi çıkar diye bekletirdi. Parayı arabadan alıp, emanete bırakırken bir mendile sarar, ya da diğer cebine koyardı. Asla cebindeki kendi paralarıyla temas ettirmezdi. Sebebini sorunca da “bu para bize ait değil, bize haramdır. Eğer bize haram olan bu para, helal paramıza değerse onu da alır götürür.” Derdi.
Bir rahmetli amcama bakıyorum; bir de kendisine emanet edilen tüyü bitmemiş yetimin dahi hakkını talan eden zihniyete. Beyler bayanlar, şu yalan dünyada şimdilik hayat sürüyor olabilirsiniz ama “Er yarın Hak divanında belli olur.”
Uğur Kepekçi / 6 Mart 2014