Bir hadisi şeriflerinde Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurur:
“Bir saat tefekkür bazen bir sene ibadetten daha
hayırlıdır.” (Suyutî, Camiu’s-Sağir, II/127)
Tefekkürü sadece kelime karşılığı olarak anlamaya çalışırsak
çok büyük yanılgılara düşeriz.
Çünkü TDK sözlüğünde tefekkür kelimesinin karşılığı doğru
ama sadece sözlük anlamında kalınırsa gayet yetersiz anlaşılır. TDK da
tefekkür: Düşünmek olarak geçer.
Eğer bu hadisi şerifte geçen tefekkürün anlam karşılığı
olarak düşünmek dediğimiz zaman her düşüncenin ibadet hükmünde olduğu sonucu
çıkar ki hadisi şerifteki mana asla böyle değildir.
O zaman hangi düşünceler tefekkür kapsamındadır bunu bilmek
zorundayız.
Çağın Bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın tefekkür
konusundaki tespitleri bizleri aydınlatacaktır:
“Dinin nihai gayesi, insanı Cenâb-ı Hakk’ın dergâhına
taşımaktır. Din, aslında bir caddedir. Kişi o caddeye girer, o caddeden Allah'a
Miraç eder. Bunun zahirî boyutta ve amelî sahada en güzel tarafı da
tefekkürdür. Ancak tefekkürün tefekkür olabilmesi için, bazı hazırlayıcı
unsurlara ihtiyaç vardır. Bunlar olmadan tefekkür olmaz.
Kur'ân-ı Kerim'de Cenâb-ı Hakk, zikir ve tefekkür
münasebetini şöyle beyan buyurur:
“Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken
(her vakit) Allah’ı anarlar/zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında
derin derin düşünürler/tefekkür ederler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu
boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi Cehennem azabından koru!" (Al-i
Îmran/ 3/191)
Bir insan Allah’ı ayakta, oturduğu, yattığı hâlde
zikretmezse; insan ne kadar düşünürse düşünsün, onun o düşüncesine tefekkür değil,
vehim denilir. Zikrederek düşünmenin adına da tefekkür denilir.
Çünkü zikirle birlikte Cenâb-ı Hakk in tecellisi insanın
kalbine olur. O kalp âlemine gelen nuranî tecellilerle insan, iradesini ve aklını
eline alır. Kâinatın malzemelerini değerlendirir. Ölçüsü, bakışı değişir.
Zikrullah ile tefekkür edildiği zaman ne tefekkür edilirse edilsin, onda
mutlaka yüzde yüz isabet kaydedilir.
Gerçek mânâda tefekkür ile zikir bir arada olduğu zaman İmam
Ali'nin (k.v.) buyurduğu gibi: "Şüphesiz tefekkür insanı iyiliğe ve
iyilikle amel etmeye çağırır.”
Zikir olmadan ve Allah’ın rahmetinin nuranî tecellileri
olmadan yapılan düşünce ise; bütün bu hikmetlerden, bu nimetlerden mahrum
olduğu için, vehim mesabesindedir.
O bakımdan tefekkür ile yapılan ibadetlerin neticesinde
mutlaka muhabbet vardır. Muhabbetin olduğu yerde mutlaka rahmet-i ilahi ve
kuldaki merhamet vardır. Yani bunlar birbirini tamamlar.
Cenab-ı Hakk, "Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında
derin derin düşünürler/tefekkür ederler" buyuruyor. İnsan zikirden sonra,
yerin ve göğün sırlarını düşünmek suretiyle meselelerin hakikatlerine vâsıl
olur. Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine nail olur.” (Prof. Dr. Haydar Baş / Dua ve
Zikir / Sayfa 495-496)
Uğur Kepekçi
YORUMLAR