Milletimiz üzerinde oynanan oyunlar ve fertlerinin beyinleri yıkanarak milli ve dini bütünlüğümüzün sarsılma noktasına nasıl geldiğini izah etmeye devam ediyoruz. Dünkü yazımızı “Kurtuluş için Milletimiz üzerindeki “toplumsal hipnozların” gerçekleştirildiği “Dırâr Mescidlerine” dikkat edilmesi gerektiğine inanıyorum” diyerek bitirmiştik. Devam edelim.
“Dırâr Mescidi” nedir?
“Medine’de münafıklar, İslâm aleyhindeki faaliyetlerini açıkça ve rahatça yapamadıkları için İslâm devletinin takibinden kendilerini koruyacak, gizli çalışmalarını yürütmeye elverişli bir merkeze ihtiyaç duyuyorlardı. Aslen Medineli olduğu halde, Hz. Peygamber’in Medine’ye hicret etmesi üzerine İslâm’a ve Hz. Peygamber (s.a.a.)’e düşmanlığı ve hışmı dolayısıyla önce Mekke’ye daha sonra da Bizans ülkesine giden Ebû Âmir er-Râhib/el-Fâsık (Hz. Peygamber, onun er-Râhib lakabını el-Fâsık şeklinde değiştirmiştir) irtibatlı bulunduğu Medine’deki münafıklara mescit şeklinde bir merkez kurmaları tavsiyesinde bulundu.
Bunun üzerine münafıklar, 9/630 senesinde Medine’de Sâlim b. Avf Oğullarının bölgesinde Kubâ Mescidi’ne yakın bir yerde sözde bir mescit inşa ettiler. Bundan sonra Hz. Peygamber’e müracaatla içlerinden yaşlıların ve özür sahiplerinin devamlı merkezdeki Medine Mescidi’ne gelemediklerini, bazen yağmurlu ve soğuk günlerde kendilerinin de cemaate katılamadıklarını, bu sebeple kendi bölgelerinde namazı cemaatle kılabilmek üzere bir mescit inşa ettiklerini belirterek, mescitlerine gelip namaz kıldırmasını ve böylece bu mescidin açılışını yaparak resmen tanınmasını istediler. Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.a.), Tebük Gazvesi’nin hazırlıkları ile son derece meşguldü ve sefere çıkmak üzere idi. Bu sebeple kendisine müracaat edenlere, ancak seferden döndükten sonra mescitlerine gelebileceğini belirtti.
Fakat Hz. Peygamber (s.a.a.), Tebük Seferinden dönerken Medine yakınlarında Tevbe Suresinin 107-110. ayetleri nazil oldu. Bu ayetlerde söz konusu mescidin zarar verme (dırâr) inkâr etme, Müslümanlar arasında ayrılık çıkarma, daha önce Allah ve Resulüne karşı savaşanlara gözetleme yeri hazırlama amacıyla yapıldığı, münafıkların bu amaçlarını gizlemek için “Biz sadece iyilik yapmak istiyorduk” diye yemin ettikleri, buna rağmen yalancı oldukları belirtilerek şöyle buyuruluyordu: “Ey Nebi! Bu mescitte asla namaza durma. Şüphesiz ki başlangıcından itibaren takva üzere kurulan mescitte namaz kılman daha hayırlıdır. O mescitte kendilerini maddi ve manevi kirlerden temizlemeyi seven adamlar vardır. Allah kendisini temizleyenleri sever. Binasının temelini Allah’tan korkma ve rızasını kazanma esası üzerine kuran mı, yoksa binasını bir uçurumun kenarına kurup da onunla Cehennemin ateşine göçen mi daha hayırlıdır! Allah zalimler güruhunu doğru yola sevk etmez. Yürekleri paramparça oluncaya kadar yaptıkları o mescit daima bir şüphe kaynağı olarak kalplerinde kalacaktır. Allah Alîm’dir, Hakîm’dir” (et-Tevbe, 9/107-110).
Münafıklar “Dırâr Mescidini” açmak için Hz. Peygamber (s.a.a)’in seferden dönmesini bekliyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.a), Medine’ye dönünce, gerçek mahiyeti konusunda bilgilendirildiği, yönlendirildiği “Dırâr Mescidini” görevlendirdiği birkaç sahabe vasıtasıyla yaktırarak ortadan kaldırdı. Böylece münafıkların belli bir merkezde üslenerek faaliyette bulunmalarına fırsat vermedi.” (Şamil İslam Ansiklopedisi).
(Yarın devam edeceğiz)
Uğur Kepekçi