Tevhit merkezi Kâbe
Gece başlayan yolculuğumuz sabah ezanının okunmasıyla birlikte kutsal belde Mekke’ye varışımızın aynı saatlere rastlaması bizlere ayrı heyecan verdi.
Mekânı mahsus olan Mekke, dünyanın dört bir yanından gelen yüz binler tek yürek, bir duygu ve aynı heyecanla ağırlıyor Müslümanları.
Seçilmiş mekâna yaklaştıkça heyecanımızda artıyor. Ve nihayet Kâbe-i Muazzama dayız; babı selam kapısından girerken Kebeyi ilk gördüğün andaki duaların kabul olduğunu bildiğimizden, bizlerde öyle yaptık.
Seçilmiş bölgede, seçilmiş mekânda ve seçilmiş insan ve dostlarıyla beraber olmak bir ayrıcalık olsa gerek. Niyet edip Hacerul Esveddeki selamla başlıyoruz.
Kebeyi tavaf ederken tüm insanlardaki aşk ve vech halini görüp duygulanmamak elde değil.
Yedi kez tavaf ettiğiz Kebenin ihtişamı ve heybeti kucaklıyor insanı.
Mahşeri yaşıyor insan, kimi ağlıyor, kimi namaz kılıyor, bazılarda temaşa ederek kendinden geçiyor.
İki rekat tavaf namazından ve zemzemler içildikten sonra sırada Safa-Merve arasındaki Say başlıyor.
Yedi defada burada gidip geliniyor, bu yapılan vazifeye de “Say” deniliyor.
Hz. Hacer annemizin oğlu İsmail için su arama sırasında yaptığı yapıyoruz, başka bir ifadeyle Hz. Hacer annemizin sünnetini yerine getiriyoruz.
Bu kutsal ibadeti yaparken Hz. Hacer ve Hz. İsmail peygamberin o şartlarda neler yaşadığı düşünmeden edemiyoruz ve onlardan şefaat istemeğe de unutmuyoruz. Say görevi bitince iki rekât namazdan sonra dua edip saçımızı traşla beraber vazifemizi tamamlamış oluyoruz.
Medine’deki gibi Mekke dede insanlar birbirlerine ikram etmekle yarışıyorlar.
Yüzlerdeki anlam dillerini bilme sekte, gönül dünyasındaki aynayla yansıyor gönlümüze.
Benim için unutulmaz bir olay Safa da yaşandı. Say bittikten sonra dinlenirken, biri kalabalığı yarıp Haydar hocama doğru gitmek istiyor, korumalar müsaade etmeğince adamda ısrarla gelmek istiyor.
Para veriyorlar adam yok diyor, tartışma çıkmasın diye adama yaklaştım ne istediğini ve kim olduğunu sordum, Cezayirli olduğu ve Prof Dr Haydar Baş ile fotoğraf çektirmek istediğini söylüyor.
Hocamızdan izin alıp resim çektiriyor, olmadı diyor, hocamı öperken fotoğrafımı çekin diyor öyle yapılıyor yine gitmiyor, ne oldu diyoruz, elini de öpeceğim diyor ve sonra Allaha öyle dua ediyor ki kelimeler yetersiz kalır bu manzara karşısında...
Haydar Baş hocam ise o adama öyle güzel bir nazarla bakıyor ki sanki birbirini önceden tanıyor gibi…
Bu olayda tercüman ben olmasan belki zor inanırım ,çünkü manzarayı anlatmak mümkün değil.
Hala çözemediğim olayda, dilini bilmediği bir adamın elini-yüzünü öpüp resim çektirmek için verdiği mücadele bana ders oldu.
Allah tekrarını nasip etsin dileğimle hepinizi Rahmana emanet ediyorum.
Yusuf YAKUT